top of page

Ahlâkın Kökeni Hakkında

23/01/2019 - Erdi Serdar

“Neden iyiyiz ya da iyi olmak zorundayız? Ahlâk nedir, iyilik/kötülük nedir?” gibi soruların önemli olduğunu düşünüyorum. Birçoğumuz hırsızlık yapmamamız, başkasını yaralamamamız/öldürmememiz gerektiğini düşünsek de bu gibi sonuçlara temel sağlayan şeyin ne olduğunu düşünmüyoruz. Bu yazıda ahlâktan ne anladığımı ve ahlâkımı hangi temellere dayandırdığımı açıklamaya çalışacağım.


Aslında bu kadar karmaşık bir konuyu iki basit ilkeyle açıklamak mümkün:

  1. Karşılıklı rıza

  2. Üçüncü kişilerin zarar görmemesi

Bu iki ilkeyi ayrıntılandırmadan önce ahlâkın subjektif olduğunu, kişiye, zamana ve mekâna göre değişiklik gösterdiğini belirtmem gerekir. Bu sebeple evrensel bir ahlâk yasasının olduğunu düşünmüyorum. 400 yıl önce bir köle sahibi olmak, o köleye istenilen her şeyi yaptırmak veya o köleyi satmak/satın almak insanların çok büyük bir çoğunluğu tarafından ahlâksızlık olarak algılanmıyorken günümüzde durum tam tersidir.


Tazmanya Aborjinleri

Geçmişte ahlâksızlık olarak görülen ancak günümüzde gayet normal olarak değerlendirilen birçok örnek verilebileceği gibi tam tersi örnekler de verilebilir. Bazı eylemlerin ahlâkîliğinin toplumdan topluma değiştiği de gözlemliyoruz. Bugün ahlâksızlık olarak tanımladığımız bazı eylemleri gelecekte farklı yorumlamamız da olası. Bütün bunlar bizi bir sonuca ulaştırıyor: Evrensel bir ahlâktan bahsetmek mümkün değil.


Peki en kapsayıcı, en özgürlükçü, evrensele en yakın ahlâk ilkelerini nasıl oluşturabiliriz?


Fikrimce, bu iki ilkeye de uyan eylemlerin gayriahlâkî olduğu söylenemez. Aklımıza gelebilecek her eylemin bu iki ilke baz alınarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bir insanı yaralamak neden kötüdür? Bir insanı öldürmeyi ahlâksızlık olarak kabul etmemin sebebi nedir? Cevabı yukarıdaki iki ilkede gizli. Bu gibi eylemlerde taraflardan birinin rızası söz konusu olmadığı için bu eylemler ahlâka aykırıdır. Karşılıklı rızanın olduğu, ancak üçüncü bir kişinin zarara uğrayacağı durumlar da ikinci ilkenin ihlalinden dolayı ahlâk dışıdır. Aslında burada üçüncü kişiyi ilgilendiren bir durum söz konusu olduğu ve üçüncü kişinin buna rızası olmadığı için bir ahlâka aykırılık vardır. Dolayısıyla ikinci ilke, birinci ilkenin bir alt kolu olarak da değerlendirilebilir.


Bir kadının mini etek giymesi, iki insanın evlenmeden cinsel ilişkiye girmesi, çok eşlilik, eşcinsellik, reşit olan taraflar arasındaki ensest ilişki, sadomazoşizm gibi konuları da bu kapsamda düşünürsek ahlâksızlık olarak nitelediğimiz bu şeylerin aslında çoğunluğun görüşünden farklı olan ve bu yüzden dışladığımız şeyler olduğunu fark ederiz. İnsan beyni, çok ilginç bir şekilde, kendi fikirlerinin en doğru olduğu ve bunlara ters gelen fikirlerin kesinlikle yanlış olduğunu benimseyecek şekilde evrimleşmiş olsa gerek. Fiziksel olarak bize benzemeyenlere karşı mesafeli olmamız yetmiyormuş gibi fikirleri farklı olan insanlara uzak durma eğilimimiz de var. İnsan beyninin bu eğilimiyle beraber içinde bulunduğumuz toplumun davranışları da böyle olmamızı tetikliyor. Doğumumuzdan itibaren neredeyse her şey toplum tarafından empoze ediliyor. Giyim tarzımız, cinsel yönelimimiz, hemcinslerimizle ya da karşı cinsle olan günlük ilişkilerimiz, dinî ya da politik görüşlerimiz toplum tarafından zaten belirlenmiş durumda. Belirlenen bu özelliklerin aksi, kafamızda otomatik olarak “Yanlış!” uyarısının belirmesine sebep oluyor.


Şuradaki videoda gördüğümüz üzere sokak ortasında sarılmanın ahlâksızlık olduğunu, cezalandırılması gerektiğini, bu tip eylemlerin bu kişilere saldırmaya teşvik ettiğini düşünen insanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Her insan kendi ahlâk anlayışını başkalarına dayatmaya kalkarsa ne olur? Bazı insanlar bir kadının başını örtmesini, özgürlüğün kısıtlandığını gerekçe göstererek ahlâksızlık olarak nitelendirirse ve bunu dayatmaya kalkarsa ne yapacağız? Buna karşılık başkaları da bir kadının başını örtmemesini kadının değerinin azaldığı gerekçesiyle ahlâksızlık olarak görürse?


Buradan da anlıyoruz ki ideal olan, herkesin rızaları çerçevesinde birbirleriyle herhangi bir ilişkiye girebilmesi ve bu duruma diğerlerinin müdahale edememesidir. Bir erkek iki kadınla evlenmek istiyorsa ve kadınlar da buna tam anlamıyla özgür iradeleriyle onay veriyorsa bundan bize ne? Bir kadın üç erkekle evlenmeden birlikte yaşamak istiyorsa ve erkeklerin özgür iradeleriyle verdikleri onay söz konusuysa nasıl oluyor da buna karışmaya cüret edebiliyoruz? İki erkeğin başka hiçbir canlıya zarar vermeden rızaları dahilinde cinsel ilişkiye girmelerinin yasaklanması gerektiğini söylerken nasıl bu kadar cesur olabiliyoruz? Bir tanrının var olduğu düşüncesini benimsemeyen insanları aşağılamak amacıyla “ateist” kelimesini hakaret olarak kullanırken nasıl oluyor da utanmıyoruz? Başörtülü bir şekilde eğitim almak mı yoksa başörtülü bir öğrenciyi eğitim hakkından mahrum etme çabaları mı ahlâksızlıktır?


Herhangi bir insana konu hakkındaki fikirlerini sorsak alacağımız muhtemel cevap şu olacaktır: “Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde benim özgürlüğüm biter.” Hâlbuki asıl sorun özgürlük kavramından ne anladığımızdır. Özgürlüğün sınırlarını çizerken sıkıntı yaşıyor olmamız sağlıklı bir toplum oluşturamamamıza sebep oluyor. Söz gelimi erkek ve kadın öğrencilerin aynı yurt binasında kalmasının ahlâksızlık olarak görülmesi özgürlüğün tanımını yapmakta zorlandığımızın kanıtıdır. Başkalarının yaşam tarzına karışmamak, dile getirmesi popüler ve kolay, ancak uygulaması zor eylemlerden biridir.


Bireyin kendisine zarar verilmesine rıza göstermesi ya da homo sapiens dışındaki canlılar söz konusu olduğunda iyi/kötü veya doğru/yanlış kavramlarının nasıl belirleneceği daha zordur ve başka bir yazımın konusu olabilir, ancak kan ve göz yaşına, ölüm ve yaralanmalara, kavgalara, özgürlüklerin kısıtlanmasına sebep olan ahlâk konusu bu kadar basit düşünüldüğü takdirde birçok sorunun üstesinden gelebiliriz.


Birey, ahlâk ile sürünün bir fonksiyonu hâline gelmesi için eğitilir ve ancak böyle bir fonksiyon olarak değer kazanır. Ahlâk, bireyin içindeki sürü içgüdüsüdür.*

(*) “Mit der Moral wird der Einzelne angeleitet, Funktion der Herde zu sein und nur als Funktion sich Wert zuzuschreiben. Moralität ist Herdeninstinkt im Einzelnen.” - Die fröhliche Wissenschaft (Şen Bilim), Friedrich Nietzsche


 

234 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

תגובות


Yazı: Blog2 Post
bottom of page