30/01/2007 - Andrew Mitchell
Kısa bir süre önce muhabir Anderson Cooper ve Gary Tuchman, New Orleans’taki fahiş fiyat artışını, sanki hiçbir makul insanın kabul etmeyeceği, doğası gereği adaletsiz bir uygulamayı haber yapıyorlarmış gibi kınadılar. Dolayısıyla fiyat yükseltmenin neden sadece kötü değil, aynı zamanda ilgili herkesin refahı için gerekli olduğunun bir kez daha açıklanması gerekiyor. Bu olmadan insanlar felaketlerden sonra ihtiyaç duydukları temel malları alamazlar. Serbest piyasalar burada insancıl ve gereklidir.
Katrina Kasırgası gibi doğal bir felaketten sonra, tüketicilerin (böyle bir felaketin ya da savaşın kurbanları) yeni yapım mallara ve en acil olarak arzuladıkları mallara yönelik taleplerinde genellikle büyük bir artış olur. Bu, evrensel olarak geçerli olan ve her eylemden çıkarılabilen marjinal fayda yasasının belirtisidir: Her eylem, bireyin en acil olarak arzuladığı ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Peki bunu nereden çıkarıyoruz? Çünkü bu eylem, diğer tüm olası eylem biçimlerine tercih edilerek gerçekleştirilir.
Bir afet bölgesinde bu tercih edilenlerin genellikle gıda, inşaat malzemeleri, elektrik vb. gibi insanların en acil ihtiyaçlarının hayatta kalma ve geçim kaynaklarını yeniden başlatma ile en yakından ilgili olanlar olduğu anlamına gelmektedir.
Ancak bir afet sonrasında bu mallara olan talep çok artarken, arz aynı kalabilir ya da daha da azalabilir. Burada hem tüketiciler hem de üreticiler için malların tahsisi konusunda büyük bir sorun vardır. Tüketicilere göre, bu malları en acil şekilde arzulayanlar bunları elde edebilmeli ve daha az acil şekilde arzulayanlar ise bir anlamda daha ucuz, ikame malları tüketmeye ve fiyatı daha düşük olsaydı daha fazla satın alacakları malları daha az tüketmeye “yönlendirilmelidir”.
Üreticiler açısından ise asıl mesele herkese yetecek kadar mal olmamasıdır. Daha fazla firma ve üretimin ortaya çıkması ve insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri felaket bölgelerine getirmesi gerekmektedir.
Fiyatların “yükselmesi” hem tüketicilerin hem de üreticilerin işini kolaylaştırır. Burada her ikisinin de çıkarları uyum içindedir. Yüksek fiyatlar tüketiciler için acı vericidir, ancak hayatî ve düzeltici bir eğilimdir. Bu, malları en acil şekilde arzulayanların onları elde edebilecekleri anlamına gelir. Yani dükkânlara girdiklerinde kendileri için hiçbir şey kalmadığını görmeyecekler. Bu malları daha az acil olarak arzulayanlar ise rasyonel ekonomik hesaplama için bir rehbere sahip olacaklar. Bazıları yeni fiyatların o malın tüketimini, ondan vazgeçip daha ucuz başka bir ikame mal satın almaya kıyasla daha az faydalı hâle getirdiğini görecektir.
Örneğin, bir kişi daha yüksek fiyatlı süt almak yerine sadece su satın alabilir. Süt almadıkları için mısır gevreği de almazlar, bunun yerine belki yulaf ezmesi alırlar. Ya da bir kişi iki galon süt almak yerine sadece bir galon süt alabilir.
Bu, mallara en çok ihtiyaç duyan insanların bunları alacağı anlamına gelir ve bunun nedeni üreticilerin ve tüketicilerin ahlâklı, zeki ya da cömert olmaları değildir. Çünkü piyasaların bu şekilde netleşip işleyebilmesi ya da rasyonel ekonomik hesaplama, fiyatlara dayanır.
Ancak daha yüksek fiyat tüketicilere daha fazla fayda sağlar, aksi takdirde acıları daha da uzun sürecektir. Daha yüksek fiyatların marjinal tüketicilerin (en düşük gelire sahip tüketicilerin) artık belirli bir malı satın almayı faydalı bulmayacağı anlamına gelmesi gibi, marjinal üreticiler (en düşük kâr marjına sahip üreticiler) için de daha yüksek fiyatlar, daha önce kârlı olmayan New Orleans gibi bir afet bölgesinde satış yapmayı kârlı hâle getirir.
Yeni fiyat, artık New Orleans’taki ihtiyaç sahiplerine daha fazla mal sağlayacak firmalar için bir koordinatör görevi görür. İyi insanlar oldukları için değil, tıpkı tüketiciler gibi kendi çıkarlarını düşündükleri için. Tüketicilerin diledikleri kişileri tercih ederek üreticileri kendilerine hizmet etmeye yönlendirebildiği kapitalizmde yerleşmiş çıkar ilişkilerinin etkisi çok düşüktür.
Daha fazla firma bir felaket bölgesine ürünlerini getirdiğinde, daha fazla mal arzı üzerindeki fiyat rekabeti nedeniyle fiyatlar kaçınılmaz olarak düşer. Her firma rakiplerinin fiyatını düşürmeye çalışır.
En dezavantajlı insanlar ihtiyaç duydukları şeyleri elde eder ve daha acil istekleri karşılanır, böylece daha az acil olan isteklerini karşılamaya devam edebilir ve daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olabilirler. Bu süreç elbette belirsiz bir süre boyunca devam eder, çünkü daha fazla arz ve daha düşük fiyatlarla o bölgede satış yapmayı kârlı bulmayan daha fazla marjinal firma olacaktır.
Bu dinamik ve devam eden bir süreçtir. Bir felaketten hemen sonra ilk bakışta çok farklı görünür, ancak her zamanki kadar önemlidir.
Şimdi, bir felaketten sonra fiyatlar devlet tarafından yapay olarak bastırıldığında ne olacağını düşünelim. Pek çok insan hızlı bir şekilde ve ucuz mal ister. Sadece bu da değil, eğer ucuzsa, başkalarının daha önce alacağından korktukları için daha fazla satın alacaklardır. Böylece tüketiciler boş mağaza raflarıyla karşılaşırlar. Tüketiciler kaybeder; işletmeler daha fazla kârdan mahrum kalır; ama devlet kesinlikle bir şey kaybetmez. Hatta bu yeni kriz piyasa kaynaklı bir kriz gibi göründüğünden, daha da şiddetli devlet müdahaleleri için bir bahane olarak kullanılır.
Sadece Gary Tuchman tarafından propagandası yapılmakla kalmayıp afet bölgelerinde serbest piyasa karşıtları arasında genel kabul görmüş gibi görünen oldukça basit bir yanılgı daha var: Bir afetten sonra artan üretim maliyetleri daha yüksek fiyatları haklı çıkarırken, açgözlülükten kaynaklanan yüksek fiyatlar adaletsizdir.
İşte bu noktada, piyasaların aslında sahte bir mazeretle lanetlendiğine dair bir örnek karşımıza çıkmaktadır, zira daha yüksek maliyetler daha yüksek fiyatları ne haklı çıkarmakta ne de beraberinde getirmektedir. Her şeyden önce bu yaygın görüş, insanların gönüllü olarak faydalı olduğunu kabul ettikleri fiyatın dışında bir "âdil fiyat" ölçüsünü ima etmektedir.
İkinci olarak, maliyetler fiyatları belirlemez. Aksine, fiyatlar maliyetleri belirler. Girişimciler sürekli olarak diğer girişimcilerin tüketicilerin isteklerini hafife aldığı bir pazardan faydalanmaya çalıştıklarından, zorunlu olarak geleceğe yöneliktirler. Belirledikleri fiyatlar geleceğe ilişkin hesaplamalarına dayanır ve tüketicilerin gelecekteki değerlemelerine ilişkin beklentilerine göre fiyatları ayarlayarak kârlarını maksimize ederler.
Son olarak, felaketlerden sonra ya da herhangi bir koşulda belirlenen fiyatlar hakkında iş adamlarının olası psikolojisine dayanarak hüküm vermek, sonuçlar üzerinden kıskançlığı teşvik etmektir. Sonuçlar niyetin değil eylemin bir fonksiyonu olduğu için psikolojinin sonuçlarda hiçbir rolü yoktur. Burada özetlenen sonuçlar iyi niyete değil, yalnızca kişisel çıkara dayanmaktadır.
Elbette New Orleans'ta ya da başka bir yerde kapitalizm diye bir şey yoktur. Ücret ve fiyat, çevre, sağlık, bina, güvenlik ve ruhsat düzenlemeleri ve vergiler gibi devlet destekli tekel ayrıcalığı olarak hareket eden müdahaleci regülasyonların, bunları karşılayabilen marjinal-üstü üreticilere tanınması ve karşılayamayan marjinal-altı üreticilere tanınmaması nedeniyle pazara girmeye çalışan üreticiler için pek çok sorun vardır. Sadece devlet, insanların ihtiyaç duydukları şeyleri elde etmelerinin önüne engeller koymak için tekel ayrıcalığı tahsis edebilir.
İleri Okumalar:
Concise Guide to Price Gouging, Jim Cox.
Price Gouging Saves Lives, David Brown.
In a Crisis, Markets More than Ever, Llewellyn H. Rockwell, Jr.
Oil Prices Again, Murray Rothbard (Making Economic Sense, sayfa 388)
Creating Economic Crimes, William Anderson
Comments