26/01/2012 - Serkan Kiremit
“Modern fen bilimleri başarılarını deney ve gözlem yöntemlerine borçludurlar. Deneycilik ve pragmatizmin yalnızca fen bilimleri prosedürünü tanımladığı sürece doğru olduğunda herhangi bir şüphe yoktur. [Zira] insan eylemi bilimlerinin uğraştığı tecrübe daima karmaşık fenomen tecrübesidir. İnsan eylemi söz konusu olduğunda laboratuvar deneyi yapılamaz.”
Ludwig von Mises
İnsan Eylemi, ss. 34-35
Bazı sorular sanki kesin cevapları varmış gibi görülür. Oysa kaotik durumların sanılanın aksine tek bir cevabı yoktur. Ama anlaşılır ve sağlam mantığa sahip bir cevabı vardır. Bu cevap insanın kendi doğal sınırlarına ulaştığı anda ortaya çıkar. Örneğin, insan uçabilir mi sorusunun cevabı evettir. Bir araçla, yani bir vasıtayla, uçakla, roketle, yapay kanatla, planörle, helikopterle, uzay mekiğiyle mümkündür bu. Ama soru esasında şöyledir: İnsan kuş gibi uçabilir mi? Bunun cevabı tek kelimeyle hayırdır. İnsan iktisatta deney yapabilir mi? Evet, ama bu bize herhangi bir fayda ve kesinlik sağlar mı? Cevap hayırdır. Zira tam aksine, iktisatta deney yapmak bizlere zarar verir ve iktisat bilimini yanlış cevaplara götürür.
Fizik, biyoloji ve kimya bölümleri insanî değerlerden bağımsız olduklarından dolayı laboratuvar ortamında sayısız deney yapmak mümkündür. İnsan eylemlerinin değişik bakış açıları ve davranışları bu deneysel ortamlarda neredeyse hiç mevcut olmadığından, fen bilimleri için deneyin kesinliğine müracaat edilebilir. Yerçekimi kanunu, sürtünme kuvveti, oksijenin kaç atomdan meydana geldiği, DNA’nın yapısı bir bilim adamı tarafından deneylerle tekrar ve tekrar kanıtlanabilir. Lakin iktisatta deney gelip geçicidir ve yararlı değildir. Sadece anlık bir bilgidir. Deneyciye sadece çok kısa zamanda bilgi sunar ve sonra ortadan kaybolur. Fen bilimlerinde suyun kaldırma kuvveti dünyanın her yerinde her vakitte her insan tarafından aynı şekilde hissedilir. Oysa iktisatta para miktarındaki herhangi bir artış karşısında, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir kişi aynı davranışta bulunmayabilir. Biri parayı tasarruf eder, diğeri kumara yatırır, diğeri bu artışa duyarsız kalır, bir diğeri tüketim yapmaya hazırdır. Kısacası, insan eylemlerinin olduğu bir ortamda laboratuvar ortamı sadece ve sadece olması mümkün olmayanı ölçer. Bu da iktisatta vakit ve nakit kaybıdır.
Laboratuvarda bilim adamı demir ve pamuğun bütün atomlarını lime lime edebilir. Hangisinin özgül ağırlığının daha fazla olduğunu saptayabilir. Ama bir iktisatçı deney yaparak bir kilo demir mi yoksa bir kilo pamuk mu daha pahalıdır sorusunu cevaplayamaz. Hatta tarihî kayıtlara bile başvursa, sadece o dönemde bunlardan hangisinin insanlar için daha değerli olduğunu anlayabilir, o kadar. Ama asla bu bilgiyi günümüze taşıyamaz. Çünkü fen bilimlerinde olduğunun aksine, iktisattaki olaylar süreklilik arz etmediğinden, iktisat bilimi ölçümle, istatistikle ve matematikle kesin sonuçlara ulaşamaz. Çin’de demire çok ihtiyaç duyulması Türkiye’de pamuğa hiç ihtiyaç duyulmayacağı anlamına gelmeyebilir. Ya da pamuğun fiyatındaki %10’luk artış, pamuk arzının az olması anlamına gelmeyebilir. Pamuğun fiyatındaki artış, talebindeki aşırı artışa denk düşmüş de olabilir. Fakat bir iktisatçı olayların ne zaman, nerede ve nasıl olacağıyla ilgilenmek yerine iktisadın basit ve anlaşılır ilkelerini anlama ikliminde kalmalıdır. Çünkü pamuktaki fiyat artışı gümrük vergisinin artmasından dolayı da meydana gelebilir. Yalnız, iktisatçı bir şeyde kesin olmalıdır. İktisatta bireyler farklı zamanlarda ve farklı yerlerde farklı şekilde tercihler yaptıklarından iktisadın sürekli tekrar eden sabit bir sayısı ve değeri yoktur. İktisadın formülleri (MV=PT) ya da sayıları (π) yoktur. İktisatta ölçüm o anlıktır, gelip geçicidir, uçucudur. Sadece tarihte kalan bir veridir ve geleceğe sabitler aktaramaz. İktisat bu açıdan gericidir diyen pozitivist kılıklılara kulak tıkanmalıdır, çünkü iktisat ne fen bilimlerine ne de sosyal bilimlere benzer. O, bulunan en yeni ve en kapsamlı bilimdir.
İnsan eylemleri bilimi sayesinde iktisat “belirsizlik” ilkesini modern fizikten önce keşfetmiştir. Kuantum kuramı fizikteki deneyciyi aktif katılımcı ilân ederken, ekonomideki “belirsizlik” süreci iktisatçıyı onun ideolojik yargılarıyla öndeğerlerini yok sayan pozitif iktisat ekolüne karşı güçlü kılmıştır. Çünkü iktisatçı sıradan bir insandır, değerden bağımsız süper bir ego değildir. İnsanın etik yargıları, metafizik hisleri, alışkanlıkları, eğitimi, çevresi, önyargıları ve ideolojik hassasiyetleri her zaman iktisadî analizleri etkileyecektir. O yüzden, fen bilimlerinde olduğunun aksine, iktisattaki deneyler çok ufak sapmalardan etkilemeyecek ve daha derin nitelikli şeyleri neredeyse tamamen bozacaktır. Deneyin analizi neredeyse araştırmacının değerlerini kaydıracaktır. Oysa fizikteki ideolojik yaklaşım dünyanın güneşe uzaklığını etkilemez, ama iktisat böyle değildir. Zira bu konuda aşırıya kaçmak da aptalca bir iştir. Marx’ın ifade ettiği gibi, özel mülkiyeti savunmak burjuva iktisatçının işi değildir. Mülkiyet kurumunu yok saydığımızda bunun aslında iktisadı yok saymaya varacağını bilmeliyiz.
İktisattan özel mülkiyeti kaldırırsak insanların çoğunun evlerinin, arabalarının ve ev hayvanlarının ellerinden gitmesine şahit olmaz mıyız, ne kadar insanın perişan hâle düşeceğini fark etmez miyiz? Ama bu durumun sadece laboratuvar ortamında gerçekleşeceğini söylerseniz, ben de size o zaman kimsenin “mülkü” olmadığında mübadelenin nasıl yapılacağını sorarım. Sonuç şudur ki mübadele bilimi olan iktisat için illaki bir mülk ve mülkiyet kurumu olmalıdır. İktisat biliminin bu konuda cevabı net ve mantıklıdır. Ha, gerçi mülkiyet özel mi yoksa kamusal mı olmalıdır sorusu hâlâ sorulmaktadır. Zamanımızın meselesi de budur. Ama bu mesele iktisatta her zaman olduğu gibi, deneysel ve gözlemsel nedenlerle değil, ne yazık ki tarihsel bir tecrübeyle sonuçlanmıştır. Sosyalizmin tarihsel tecrübesi, mübadele bilimi olan iktisadın insanların bireysel mülkleri olmadığında merkezî otorite aracılığıyla fiyatları hesaplayamayacağı önermesini doğrulamıştır. Bu durum aslında (matematiği ve istatistiği reddeden) iktisatçılara şunu tekrardan hatırlatmıştır: Masabaşı iktisatçıların fiyatları deney ortamında oluşturmaları imkânsızdır. İnsan eylemleri bilimi bizlere şunu anlatır: Bireylerin özgür tercihleri olmadıktan sonra, gölge fiyatlar ile gerçek dünyada oluşan fiyatlar arasında en ufak bir bağlantı kurulamaz. Zira her bireyin tercihi saf olarak kendisine aittir, bir başkası tarafından ve özel olarak masabaşı iktisatçıları tarafından bilinemez. Bilinmesi mümkün olsa bile, bu, gerçek anlamda bir tercih değil, uzaktan kumandalı bir bireyin tercihi olur. Zaten söz konusu sorun, böyle bir bireyin saf tercih mantığını kullanmasını gerektirecek herhangi bir teşvike de sebep olmaz. Mesele şudur: Gözlemci, yani masabaşı iktisatçısı, deney yaparken ve iktisadî olayları laboratuvar ortamında yaratırken, mübadele ilişkilerinde bireyin saf tercih mantığına bizzat kendisi de dâhil olur. Bu nedenle masabaşı iktisatçısı öncelikle bir otoriterdir, ikincisi olayları yorumlarken keyfîdir ve üçüncüsü bireylerin sübjektif değerlendirmelerini göz ardı ederek ticaretin doğasına karşı gelmiştir.
Sonuç olarak iktisat, deneyciliğin, matematiğin ve istatistiğin ışığında rasyonel bir bilim olma yolunda yara almıştır. Ama bu durum iktisadın, “gerçekleşmesi mümkün olmayan şeylerin” merkezinde, aslında “ne olması gerektiğinin” cevabını bulmuş bir bilim olma yolunda önemli adımlar atmasını da sağlamıştır. İktisat, diğer insanların eylemlerine bağlı, çok çeşitli maddi ve manevi metaları tercih etmeye istekli, ama zamanının kıt olmasından dolayı türdeşleriyle işbirliğine girerek ürettiği metaları mübadele eden insanların bilimidir. Bu bilim, insanı merkeze alan bir bilimdir. İnsan, düşünen, değerleri olan, tercihlerde bulunan, geçmişi öğrenen ve geleceğe spekülatif bakan bir varlıktır. İktisat mübadele bilimi ise – ki öyledir – bu durumda sayılar dünyasının hissedemeyen rakamlarını ya da deney farelerinin tercihler yapamayan özgür doğasını taklit etmeyi bırakıp sadece ve sadece dünyadaki bütün insanların ortak noktasına odaklanmalıdır. Bu da insan eylemlerinin dünyasıdır. Dünyadaki bütün iktisatçılar, artık bu dünyanın kapısını açma vakti gelmiştir! Bu kapıdan buyurmaz mısınız?
Comments