05/12/2022 - Jeff Deist
"Bugün on dokuzuncu yüzyıl liberalizm felsefesinin ilkeleri neredeyse unutulmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'nde 'liberal' dendiğinde bugün, liberalizmin önceki nesiller için ifade ettiği her şeyin tam tersi olan bir dizi fikir ve siyasî varsayım anlaşılmaktadır."
Ludwig von Mises, 1962
(İtalik vurgu bu makalenin yazarı tarafından sonradan eklenmiştir.)
Profesör Bruce Caldwell ve Profesör Hansjörg Klausinger'in umut verici ve oldukça hacimli yeni biyografi kitabı sayesinde F.A. Hayek yeniden kamuoyunun gündeminde. Tahmin edilebileceği gibi, kitap Hayek'i eleştiren çevreleri de açığa çıkardı. Mesela The Spectator'da Lord Robert Skidelsky tarafından kaleme alınan "Friedrich Hayek: Büyük Bir Ekonomistten Ziyade Büyük Bir Siyasî Düşünür" ("Friedrich Hayek: A Great Political Thinker Rather than a Great Economist") başlıklı yazısını düşünün. Okuyucular, yazarın aslında Hayek'in her ikisi de olmadığını düşündüğünü hemen anlıyor. John Maynard Keynes'in biyografisini kaleme alan Skidelsky'nin, Keynes'in Hayek'e karşı planlamaya karşı piyasalar konusundaki tartışmayı "kazandığını" düşünmesi belki de şaşırtıcı değildir ("Nitekim kendisi Keynes ve Keynesyenlerle olan savaşlarından sonra teknik iktisattan az çok vazgeçmiştir").
Ancak Hayek'in "neoliberalizmine" -yani sözde siyasî programına¹- yönelik süregelen eleştiriler Jacobin gazetesi gibi iflah olmaz yayın organlarında bile oldukça içi boş kalıyor. Hayek ve akıl hocası Ludwig von Mises on dokuzuncu yüzyıl tarzından eski liberallerdi. Buna karşın neoliberalizm, bugün Sol'un küresel sosyal demokrasi yanlısı Clintoncu ve Blairci hizipler arasında piyasalara ve özel sermayeye gereğinden fazla saygı gösterildiğini düşündüğü şeyleri denetlemek için kullandığı aşağılayıcı bir terimdir.
Ancak temelde sadece liberalizm ve illiberalizm vardır. Hayek ve Mises, kendilerini modern liberal programdan ayırmak için zorunluluktan kendilerini "klasik liberaller" olarak adlandırdılar.
Yirminci yüzyıl liberalizminin, yani kötü olanının kökleri İlerlemeci Dönem'e ("Progressive Era") dayanır. Bunlar, Wilson yayılmacılığında ve Franklin Roosevelt'in suç teşkil eden Yeni Düzen'inde ("New Deal") kendini gösterdi; her ikisi de iki Avusturyalı-Amerikalı tarafından karşı çıkılan son derece illiberal yani liberal olmayan gelişmelerdi. "Liberal", piyasalar ve laissez-faire yerine sol kanat ekonomik ve sosyal programları savunan bireyler için kullanılan bir vekil terime dönüşmüştü. Dolayısıyla, Adam Smith, John Locke, David Hume ve hatta Jean-Jacques Rousseau'dan gelen klasik liberalizmin önceki akımlarına bakılmaksızın, Mises ve Hayek bu terimi açıkça 20. yüzyıl ortası Batı siyasetine özgü bir bağlamda kullandılar.
Büyük Buhran ve iki dünya savaşından sonra, eski on dokuzuncu yüzyıl liberalizmi açık bir saldırı altındaydı. Ancak Mises ve Hayek, Marksistler ve Keynesyenler tarafından bilim olarak tanıtılan merkezî planlama, müdahalecilik ve pozitif haklar (entitlements; hak ediş sanısı) ile taban tabana zıt bir şekilde, ekonomik özgürlük ve barış liberalizmini savunmaya devam ettiler. Bu makalenin başında yer alan, Mises'in 1927 tarihli temel eseri Liberalismus'un İngilizce çevirisinin 1962 tarihli önsözünden yapılan alıntı, bu kritik ayrımı ortaya koymaktadır. Baskılar arasındaki otuz beş yıl boyunca "liberal" kelimesinin anlamındaki değişim açık ve keskindi. Ve bu durum büyük iktisatçıyı kitabının başlığını The Free and Prosperous Commonwealth: An Exposition of the Ideas of Classical Liberalism (Özgür ve Müreffeh Milletler: Klasik Liberalizm Fikirlerinin Açıklanması) olarak yeniden adlandırmak zorunda bıraktı ki Anglo-Amerikan okuyucular kitabın liberalizmin hangi versiyonunu açıkladığını tam olarak anlayabilsinler.
2022'ye geldiğimizde, klasik liberalizm ile Ted Kennedy ya da Jimmy Carter'ın liberalizmi arasındaki ayrımlar, aynı derecede düşmanca olan duyarcı ilerlemecilik ("woke progressivism") ve ulusal muhafazakarlık ("national conservatism") akımları karşısında neredeyse demode kalmıştır. Ancak açık olmak gerekirse, dil de dâhil olmak üzere Amerika'nın anlamlı ve güçlü tüm yapı ve kurumlarını muhafazakârlardan ziyade ilerlemeciler yönetmektedir. Peki bugün liberteryenler ve muhafazakârlar kendilerini klasik liberaller olarak tanımladıklarında kime hitap ediyorlar? Bu terim hâlâ rağbet görüyor mu? Mises'in liberalizm anlayışını netleştiriyor mu yoksa belirsizleştiriyor mu? Ve Baron Skidelsky gibilerin ara sıra övgülerinin ötesinde, yukarıda bahsedilen ilerlemecilerin beğenisini ve hatta isteksiz saygısını kazanıyor mu?
Kısacası hayır, böyle olmuyor. "Klasik liberal" bugün nasıl modası geçmiş ve anlamsız bir terimse, aynı şekilde ve aynı nedenlerle "liberal" de bugün anlamsız bir terimdir. Mises ve Hayek dikiz aynasına baktıklarında hâlâ savaş öncesi Avrupa'nın eski liberalizmini görebiliyorlardı, ancak bu bağlam bugün kayboldu. Yine, liberalizm ve illiberalizm vardır ve bugünün siyasî ortamında önceki liberalizmden geriye ne kaldıysa, zayıf da olsa sağda yer almaktadır. Zira, ilerlemeciler liberalizmi tamamen reddediyor, öyleyse neden onların yararına bir tür dilsel süsleme-yumuşatma-masumlaştırma girişiminde bulunalım?
1970'lerin sonlarında Washington DC'de yeni filizlenmekte olan liberteryen örgütler arasında Hayek'i "iyi" liberalizmin yüzü olarak tanıtmak için yoğun bir çaba olduğunu hatırlayabiliriz. Öte yandan Mises de kısmen uzlaşmazlığı, kısmen de 1978 tarihli süssüz ve yalansız anıları nedeniyle hakir görülmekteydi. Hayek daha cana yakın, politik olarak daha kabul edilebilir ve regülasyoncu refah devleti konusunda Mises'ten daha istekliydi. Buna rağmen bugün Sol'un Hayek'e bakışı onun karikatürize edilmesinden öteye gitmez: Hayek, nefret edilen Margaret Thatcher'a danışmanlık yapan bir "sağcı liberteryen filozof" ve piyasa köktencisidir. Bu durum ibret verici ve uyarıcı bir ders niteliğindedir.
Mises ve Hayek kendilerini soldan ayırmak için "klasik liberal" terimini kullanmışlardır. Bugün bu terim öncelikle solu yatıştırmak için kullanılıyor. Kendini klasik liberal ilân edenler bugün, çoğunlukla kendilerini MAGA Trumpizmi'nden ve tiksinilen Deplorables'dan² uzak tutmaya, ilerlemecileri o korkunç sağcılar gibi olmadıklarına ikna etmeye çalışıyorlar! Bu, gururlu ve keskin bir ayrımdan ziyade güce ulaşmak amacıyla yapılan bir erdem sinyalidir. Hayekyen damar çok barizdir; Cato Enstitüsü ya da National Review'dan herhangi birinin Mises'in "liberal milliyetçilik" çerçevesini savunduğunu ya da "insanlar tamamen eşitsizdir" şeklindeki argümanını dile getirdiğini görmek mümkün değildir. Ancak "sosyal olarak liberal, mali olarak muhafazakâr" söylemi, piyasalara ve özel sermayeye yoğun bir nefretle bakan ilerlemecileri cezbetmiyor.
Klasik liberalizm solu asla tatmin etmeyecek ya da onların gözüne giremeyecektir. İlerlemecilerin, kökleri (sözde) eşitlikçiliğe dayanan tam teşekküllü bir siyasî programları var ve bunun yükselişine inanıyorlar. Kendi ayaklanmalarının artıp karşı tarafın hezimetinin devam ettiğine içtenlikle inanıyorlarken, neden bir santim bile geri adım atsınlar ki? İlerlemecilik bir açık büfe değildir. Kimse istediğini seçemez ve Hayekyen piyasa "neoliberalizmi" menüde yer almaz. Menü, Hillary Clinton gibi eski liberaller içindir. Kimlik takıntılı ve sıfır toplamlı 2022 siyasetinde, ilerlemeciler piyasaları ve mülkiyeti gerici-reaksiyoner baskı araçları olarak görürler. Mises'in -mülkiyet hakları, laissez-faire, serbest ticaret ve uluslararası ilişkilerde müdahaleci olmama temelli- kadim liberalizmine sadece "klasik" kelimesini eklemek kimseyi dayanılmaz ilerlemeci akından kurtarmayacaktır.
Dipnotlar:
1. Günümüz solu Hayek'in bilgi sorununu, yani ekonomik faaliyetleri koordine etmek için gereken bilgiyi sadece piyasa fiyatlarının sağlayabileceği fikrini reddediyor ve bunun yerine Walmart gibi büyük şirketlerin, merkezî devlet planlamasının mümkün olduğunu gösterdiğini savunuyor.
2. Deplorables, Hillary Clinton'ın Donald Trump taraftarlarını bu şekilde betimlemesi üzerine bazı taraftarların kendileri için de kullandığı tabirdir.
Comments