top of page

Mallar, Kıt Olanlar ve Kıt Olmayanlar

Jeffrey A. Tucker & Stephan Kinsella - 25.08.2010

İsa Mesih ekmek ve balık dağıtıyor
1582-1647 arasında yaşamış Giovanni Lanfranco’nun eseri The Multiplication of the Loaves and Fishes

Özellikle dijital medyanın ortaya çıkışı ve devletin başkalarının fikrî haklarını ihlal ettiği varsayılan kişilere karşı açtığı savaş göz önüne alındığında, fikirlerle ciddi olarak ilgilenen herkes artık “fikrî mülkiyet” konusuyla da yüzleşmek zorunda. Durum hem tarihte hiç olmadığı kadar çok fikir paylaşımıyla umut verici, hem de federal devletin her internet servis sağlayıcısına adaletsiz bir yasanın vekâleten yürütücüsü olarak hareket etmeleri için baskı yapması ve gelişmekte olan ülkeleri acımasız, Batı tarzı fikrî mülkiyet yasalarını benimsemeye zorlamasıyla son derece vahim bir hâl almıştır.¹


Ancak bu tartışma fikrî mülkiyet konularından daha fazlasını içermektedir. Bu konuyu çevreleyen tartışma, malların ve mülkiyetin tabiatı, iktisadî yaşam içerisinde kıt olmayan malların varlığı ile merkezî önemi ve toplumun evriminde öğrenimin rolü gibi diğer konulara da açıklık getirmiştir. Bu, fikrî mülkiyet meselesinin neden bu kadar sıcak bir gündem maddesi olduğunu kısmen açıklamaktadır: Zira mülkiyet, sahiplik, rekabet ve yanlışlıkla kanıksadığımız diğer alanlara ilişkin temel meseleleri yeniden gözden geçirmemize neden olmaktadır. Yazının devamında, birçoğumuzun bu yaz etrafında dönüp durduğu bazı temel fikirlerin bir özeti yer almaktadır.²


Kıtlık ve Kıt Mallar

“Maddi mallar neden mülkiyettir?” Bu, Stephan Kinsella’nın Against Intellectual Property adlı kitabının temel sorusudur. Mülkiyeti gerektiren sebep,


bu mallar uğruna birden fazla insandan oluşan aktörler arasında çatışma yaşanabilmesidir. Bir mal veya kaynak üzerinde çatışma çıkma olasılığı, o kaynağın kıt olduğuna işaret eder ve kullanımını yönetecek etik kurallara ihtiyaç duyulmasına yol açar. Dolayısıyla, mülkiyet haklarının temel sosyal ve etik işlevi, kıt kaynaklar üzerinde bireyler arası çatışmayı önlemektir.

Bu noktada Hoppe’nın benzersiz bir açıklıkla yazdığı A Theory of Socialism and Capitalism [Sosyalizm ve Kapitalizm - Bir Teori] adlı eserinden alıntı yapabiliriz: “Kıtlığın mevcut olması, ahlâkî yasaların formüle edilmesi sorununu da beraberinde getirir; mallar aşırı bol (‘bedava’ mallar) olduğu sürece, malların kullanımı konusunda herhangi bir çatışma mümkün değildir ve hiçbir eylem koordinasyonuna gerek yoktur.”³ Hoppe bu kavrayışın mantığını Rothbard’dan, “bedava mallar” terimini ise Mises’ten almaktadır.


Hoppe şöyle aktarıyor:


Mülkiyet kavramını geliştirmek için malların kıt olması ve bunun sonucunda da bu malların kullanımına ilişkin çatışmaların ortaya çıkması ihtimali şarttır. Mülkiyet haklarının işlevi, kıt kaynakların kullanımına ilişkin bu tür olası çatışmaları, münhasır sahipliği tesis etmek suretiyle önlemektir. Dolayısıyla mülkiyet normatif bir kavramdır: kıt kaynaklara ilişkin karşılıklı bağlayıcı davranış ve tutum kuralları (normlar) şart koşarak çatışmasız bir etkileşimi mümkün kılmak üzere tasarlanmış bir kavramdır.

Aşırı bolluğun istediğimiz her şeyin elimizin altında olduğu anlamına gelebildiği Cennet Bahçesi durumunda bile, Hoppe yine de mülkiyet haklarına ihtiyaç duyulacağını açıklamaktadır. Bunun nedeni insan bedeninin kendisinin kıt olmasıdır: bedenin kim tarafından ve nasıl kullanılabileceğine ilişkin seçimler diğer seçimlerin zorunlu olarak dışlanmasına neden olur. Kişi aynı anda hem elma yiyemez, hem sigara içemez, hem ağaca tırmanamaz, hem de ev inşa edemez. Aynı şekilde, Hoppe’nin belirttiği gibi,


... bedenin ve zamanın kıtlığı nedeniyle, Cennet Bahçesi’nde bile mülkiyet kurallarının oluşturulması gerekirdi. Bunların olmadığı ve birden fazla kişinin var olduğu, eylem alanlarının çakıştığı ve bu kişiler arasında önceden belirlenmiş bir uyum ve çıkar senkronizasyonu olmadığı varsayıldığında, kişinin kendi bedeninin kullanımına ilişkin çatışmalar kaçınılmaz olacaktır. Örneğin, ben bedenimi bir fincan çay içmek için kullanmak isterken, bir başkası onunla sevişmek isteyebilir, böylece hem çayımı içmemi engeller hem de bu beden aracılığıyla kendi amaçlarımın peşinden gitmem için bana ait zamanın azalmasına yol açar. Bu tür olası çatışmalardan kaçınmak için, münhasır sahipliğe ilişkin kurallar formüle edilmelidir. Hatta esasında, eylem var oldukça mülkiyet normlarının oluşturulmasına da ihtiyaç vardır.

Kişinin kendi kıt bedeni üzerindeki mülkiyet hakkı, aşırı bolluk koşullarında bile eylemde bulunmanın ön koşuludur. Hoppe, bedenin “kıt malların ilk örneği” olduğunu söyleyecek kadar ileri gider. Burada Jefferson’ın hocası Kont Destutt de Tracy ile aynı fikirdedir: “mülkiyet doğada zaten mevcuttur, doğanın bir parçası ve gereğidir; çünkü herkesin kendi bireyselliğinin ve yetilerinin sahibi olmaması mümkün değildir.”


“Bedenimi ‘benim’ yapan nedir” sorusunun yanıtı, bunun yalnızca bir iddia olmadığı, herkesin görebileceği gibi gerçekten de böyle olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Neden “bu benim bedenim” diyoruz? Bunun için iki yönlü bir gereklilik vardır. Bir yandan, “benim” denilen bedenin gerçekten de (özneler arası olarak tespit edilebilir bir şekilde) benim irademi yansıtması ya da “nesnelleştirmesi/somutlaştırması” gerekir. Bedenim söz konusu olduğunda bunun kanıtını göstermek fazlasıyla kolaydır: Şimdi kolumu kaldıracağımı, başımı çevireceğimi, sandalyemde oturup dinleneceğimi (ya da başka bir şey yapacağımı) beyan ettiğimde ve bu beyanlar daha sonra gerçekleştiğinde (yani hayata geçirilmiş olduklarında), bu durum, bunları yapan bedenin gerçekten de benim iradem tarafından sahiplenildiğini gösterir. Eğer bunun aksine, beyanlarım bedenimin mevcut fiilî davranışıyla sistematik bir ilişki göstermeseydi, o zaman “bu benim bedenimdir” önermesinin nesnel olarak temelsiz, boş bir iddia sayılması gerekirdi; ve aynı şekilde, eğer benim beyanımın ardından benim kolum değil de Müller, Meier ya da Schulze’un kolu kalkıyorsa bu önerme yanlış olarak reddedilirdi (çünkü bu durumda Müller’in, Meier’in ya da Schulze’un bedenini “benim” olarak görme eğilimi daha yüksek olurdu). Öte yandan, irademin “benim” denilen bedende “nesnelleştirildiğini/somutlaştırıldığını” göstermenin yanı sıra, aynı bedenin başka bir kişi tarafından olası sahiplenilmesine kıyasla benim sahiplenmemin önceliğinin sabit olduğunun da gösterilmesi gerekir.Bedenler söz konusu olduğunda, bunu kanıtlamak da kolaydır. Bunu, bedenimin doğrudan benim kontrolüm altında olduğunu, oysa diğer her kişinin kendisini benim bedenimde ancak dolaylı olarak, yani kendi bedenleri aracılığıyla nesnelleştirebileceğini (ifade edebileceğini) ve doğrudan kontrolün herhangi bir dolaylı kontrole kıyasla mantıksal-zamansal önceliğe (üstünlüğe) sahip olması gerektiğini göstererek kanıtlarız. Bu sonuncu durum basitçe, bir malın bir kişi tarafından dolaylı olarak kontrol edilmesinin, bu kişinin kendi bedeni üzerindeki doğrudan kontrolünü gerektirdiği gerçeğinden kaynaklanır; dolayısıyla, kıt bir malın meşru olarak sahiplenilebilmesi için, kişinin doğrudan kontrol ettiği “kendi” bedenini sahiplenmiş olmasının zaten meşru/haklı olarak varsayılmış olması gerekir. Buradan şu sonuç çıkar: Eğer doğrudan kontrol yoluyle gerçekleşen bir sahiplenme eyleminin adaleti/haklılığı, daha ileriye uzanan dolaylı bir sahiplenme eylemi tarafından önceden varsayılmak zorundaysa ve bedenim üzerinde yalnızca benim doğrudan kontrolüm varsa, o zaman benden başka hiç kimse bedenime haklı/meşru olarak sahip olamaz (ya da başka bir deyişle, bedenim üzerindeki mülkiyet başka bir kişiye devredilemez) ve bedenimin başka bir kişi tarafından dolaylı olarak kontrol edilmesine yönelik her girişim, ben bunu açıkça kabul etmediğim sürece, adaletsiz(lik)/haksız(lık) olarak görülmelidir.

Ancak bu tartışma için geçerli olduğu anlamda kıtlık terimiyle neyi kastetmediğimizi açıklığa kavuşturalım. Bir şey hem yok pahasına satılabilir hem de kıt olabilir: mesela çamurlu bir turta, içinde sinek olan bir çorba, açılmayan bir bilgisayar. Kimse bu şeyleri istemediği sürece, bunlar ekonomik mallar değildir. Yine de fiziksel doğaları gereği kıttırlar çünkü eğer birileri onları isterse ve böylece mal hâline gelirlerse, sahip olma ve kullanma konusunda çekişmeler yaşanabilir. Ya şiddet ya da mülkiyet haklarına dayalı piyasa mübadelesi yoluyla paylaştırılmaları gerekecektir.


Kıtlık, ne bir malın eksik ya da ihtiyaç fazlası olmasıyla, ne de az sayıda ya da çok sayıda olmasıyla ilgilidir. Kıt olmayan bir malın (örneğin az önce aklıma gelen ve elimden almanıza gerek kalmadan sizinle paylaşabileceğim bir şiirin) tek bir “sahibi” olabileceği gibi, kıt malların (örneğin her yerde bulunmasına rağmen yine de ekonomik bir mal olan ataçların) milyarlarca sahibi de olabilir.


Kıtlık, yalnızca somutluğa, bir şeyi fiziksel olarak manipüle etme yeteneğine veya bir şeyi duyularla algılama yeteneğine de atıfta bulunmak zorunda değildir; hava sahası ve radyo dalgaları maddi olmayan kıt mallardır ve bu nedenle mülk edinilmesi ve dolayısıyla fiyatlandırılması mümkündür; ateş ise potansiyel olarak sınırsız arzı olan somut bir mal örneğidir.


Bunun yerine, buradaki kıtlık terimi, sınırlı bir şeye sahip olma konusunda olası bir çatışmanın varlığına işaret etmektedir. Bu, aynı anda sahip olunamayan herhangi bir şey için çekişmeli bir kontrol koşulunun mevcut olduğu anlamına gelir: yani benim sahipliğim ve kontrolüm sizin kontrolünüzü dışlar.


Çoğaltma ve Kıt Olmayan Mallar

Öte yandan, kıtlığı olmayan mallar da vardır. Bunlarla ilgili klasik bir açıklama Frank Fetter’in Economic Principles kitabında yer almaktadır:


Bazı şeyler, hatta varoluş için vazgeçilmez olanlar bile, bolluklarından dolayı arzu ve seçim nesnesi olmaktan çıkabilir. Bu tür şeylere bedava mallar denir. Ekonomistlerce benimsenen anlamda bir değere sahip değildirler. Bedava mallar, fazlasıyla var olan şeylerdir; yani, sadece doyum sağlamaya değil, aynı zamanda onlara bağlı olabilecek tüm arzuları tatmin etmeye yetecek miktarlardadır.

Mutlak surette kıtlığı olmayan bir mala örnek olarak, talep edilen ve sınırsız bir şekilde çoğaltılabilen bir şey gösterilebilir; böylece bende bir tane olabilir, sizde bir tane olabilir ve hepimizde birer tane olabilir. Bu, sahiplik konusunda hiçbir çekişmenin olamayacağı bir durumdur. Hoppe’nın dediği gibi, bu koşullar altında, bunların sahipliğini ve kullanımını düzenleyen normlara ihtiyaç olmayacaktır.


Bu kıt olmama durumu pek çok şey için geçerli olabilir, ancak daima sonsuz/bitimsiz şeyler için geçerlidir, yani sınırsızca kopyalanabilen, hiçbir ek kopyanın bir önceki kopyanın yerini almadığı ve kopyalanan malın kalitesinde orijinal mala göre hiçbir azalma/bozulma olmayan mallar için geçerlidir.


Dijital kopya ve fikrî mülkiyet çelişkisi

Bizzat Jefferson, iki mal türünü birbirinden net bir şekilde ayıran nihai ve daimi bir açıklama yapmıştır:


Eğer doğa herhangi bir şeyi diğerlerinden daha az özel mülkiyete yatkın kıldıysa, işte bu şey fikir diye adlandırılan düşünme gücünün eylemidir; bir birey onu kendine sakladığı sürece ona özel olarak sahip olabilir; ama açığa vurulduğu anda, kendisini herkesin mülkiyetine sokar ve onu algılayan kişi kendisini ondan yoksun bırakamaz. Onun kendine özgü karakteri de, hiç kimsenin daha azına sahip olmamasıdır, çünkü herkes onun tamamına sahiptir. Benden bir fikir alan, benimkinden bir şey eksiltmeksizin kendisi de bir bilgi almış olur; tıpkı kendi meşalesini benim meşalemin ateşiyle yakan kişinin beni karartmaksızın ışığa kavuşması gibi. İnsanın ahlâkî ve müşterek gelişimi ve içinde bulunduğu koşulların iyileştirilmesi için fikirlerin yerküre üzerinde kişiden kişiye serbestçe yayılması gerekliliği, onları ateş gibi, hiçbir noktada yoğunluklarını azaltmadan tüm uzaya yayılabilir kılan ve içinde nefes aldığımız, hareket ettiğimiz ve fiziksel varlığımıza sahip olduğumuz hava gibi, hapsedilemez ya da özel olarak sahiplenilemez kılan doğa tarafından özellikle ve iyiliksever bir şekilde tasarlanmış gibi görünmektedir. Dolayısıyla icatlar doğaları gereği mülkiyet konusu olamazlar.

Bu görüş sadece Aydınlanma düşüncesinin ürünü değildir. Aziz Augustinus da kelimelerden elde edilen malların kendine özgü niteliğine dikkat çekmiştir.


Ağzımdan çıkan tüm sözcükler duyularınıza nüfuz ediyor, öyle ki her dinleyen onları elinde tutuyor, ama kimseden esirgemiyor. ... Hepsini birine vererek diğerlerinin mahrum kalmasından endişe etmiyorum. Bunun yerine, herkesin hepsini tüketmesini umuyorum; böylece, başka hiçbir kulağı ya da zihni yadsımadan, hepsini kendinize alırsınız, ve yine hepsini başkalarına da verirsiniz. Her ne kadar bireysel hafıza hataları yaşansa da, söylediklerimi dinlemeye gelen herkes, her biri kendi yolunda hepsini alabilir.¹⁰

Jefferson ve Augustinus’un fikir tanımlarının sonlu/bitimli/sınırlı şeylere uygulandığını hayal edin. Diyelim ki birinin sihirli bir simidi var. Bir arkadaşına simidini verdiğinde onun yerine sihirli bir şekilde bir tane daha simit ortaya çıkar ve böylece kendi simidini kaybetmemiş olur. Simidi başkasına vermek, onun tam bir kopyasını yaratacaktır. Bunu bir komşusu da yapabilir. Potansiyel olarak, dünyadaki herkes, hepsi eşit derecede lezzetli olan özdeş bir simide sahip olabilir.


Bu sihirli simit, geleneksel olarak bedava mal dediğimiz ya da şu anda kıt olmayan mal dediğimiz şeyi oluşturacaktır yani orijinalini yerinden etmeden ya da bozmadan sonsuza kadar ve sınırsız sayıda insan tarafından sahip olunabilecek bir şeyi. Bedava mallar ya da kıtlığı olmayan mallar söz konusu olduğunda, mülkiyet konusunda herhangi bir çatışma yaşanmaz.


Sihirli simit üzerinde bir mülkiyet hakkınız olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak bu anlamsız olacaktır çünkü herhangi biri onu çoğaltma eylemiyle “alabilecektir”. Geleneksel anlamda sahip olunamaz. Elbette sihirli simidimi gizli tutabilir ve kimsenin bundan haberdar olmasına izin vermeyebilirim. Ancak bu onun sihirli özellikleri hakkında hiçbir şeyi değiştirmez. Sınırsızca kopyalanabilen bir mal olarak kalır. Ve bu sırrı saklama becerim, bedenimin kıt bir kaynak olmasından kaynaklanan mülkiyet hakkımın -onu kontrol etme yetimin- bir sonucudur.


Bu koşullar altında, simidin bedava bir mal olma statüsü onun çoğaltılabilir/kopyalanabilir olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer bu şekilde çoğaltılamazsa, büyüsü ortadan kalkarsa, kıt bir mal statüsüne girer. Halka açık hâle geldiğinde, simidin mülkiyeti konusunda bir çekişme yaşanacaktır (bende varsa, sende olamaz şeklinde).


Her şeyde olduğu gibi: eğer sahip olmak için sıfır toplamlı bir rekabet varsa, kıttır; eğer sahip olmak için rekabete gerek yoksa ve kopyalanıp paylaşılma kapasitesi sonsuzsa, kıt değildir.


Kulağa fantastik geliyor, değil mi? Simit söz konusu olduğunda öyle. Peki ya sihirli simit örneği gibi bir şey gerçek olursa? Dün fotokopi makineleriyle bilgiyi çoğaltabiliyor ve lazer yazıcıyla istediğimiz sayıda mükemmel kopya basabiliyorduk; şimdi ise belge ve dosyaları dijital olarak kopyalayıp çoğaltabiliyoruz. Peki ya 3D yazıcılar yaygınlaşırsa? Bunlar bir “tarif” kullanarak çeşitli maddi nesneler üretebilen cihazlardır. Prensipte bir kişi beğendiği bir simidi (ya da arabayı) görüp, onun planını ya da tarifini bulabilir ya da yaratabilir ve kendi 3D yazıcısını, enerjisini ve hammaddelerini kullanarak bir kopyasını üretebilir.


Fikrî mülkiyet polisinin, insanların 3D yazıcılarını yararlı araçlar ve ürünler yapmak için kullanmalarını, bunu yapmanın bir şekilde hâlâ evlerinde duran başkalarının mülklerini “çalmak” olduğu fikrine dayanarak durdurduğunu hayal etmek zor değil.


Her hâlükârda, 3D kopyalama ve yazdırma teknolojisi şimdilik emekleme aşamasında. Dijital olarak kodlanmış bilgiler için durum böyle değil. Örneğin, sabit diskinizdeki bir dosyayı düşünün. Bu dosya paketlenebilir ve e-posta yoluyla gönderilebilir. Dosya kaybolmaz. Bu dosyanın mükemmel bir kopyası başka birinin e-postasında görünür. O kişi de benzer şekilde dosyayı (bir kopyasını) başka bir kişiye iletebilir. Bu, ilk dosyanın bütünlüğünden ödün vermeden milyarlarca ve trilyonlarca kez gerçekleşebilir. Aslında bu dosya sihirli simit gibidir, az bulunan bir maldır. Eğer dosya bir sunucuda bulunuyorsa, milyarlarca insan tarafından erişilebilir ve her biri benzer şekilde dosyayı sınırsızca çoğaltmak üzere barındırabilir.


Bu kıt olmayan malın gücünü düşünün. Bu dosya, dünyanın geçen ayki tüm finansal işlemlerinin yer aldığı bir veritabanı içerebilir. Bu işlemlerin kaydı kıt değildir. Dosya, Ulusal Sanat Galerisi’ndeki tüm tabloların resimlerini içerebilir. Bu resimlerin de hiçbiri kıt olmayacaktır. Dosya, geçen dönem Amerika Birleşik Devletleri’nde verilen tüm üniversite derslerinin videolarını içerebilir. Bu dersler de kıt olamaz.


Tüm bunlar mümkün ve uygulanabilir. Bunu her gün deneyimliyoruz. Bunu her gün yapıyoruz. World Wide Web’deki tüm dosyalar, başka türlü olmaları için özel olarak kodlanmadıkları sürece, bedava mal teşkil ederler.


Potansiyel olarak sonsuza kadar çoğaltılabilir olmaları anlamında kıt olmayan, muazzam ve artan sayıda malın varlığını hesaba katmak zorunda olduğumuz bir dünyaya doğru ilerlediğimiz açık görünüyor. Bu mallar, tayınlama/paylaştırma için gereken katı sınırların dışında kalmaktadır. Bunlar için çatışma ve dolayısıyla geleneksel mülkiyet haklarına gerek yoktur.


Mallar, Kıt Olanlar ve Kıt Olmayanlar

Bunu anlamanın faydalı bir yolu, tüm malları ya sonlu ve dolayısıyla normalde kıt ya da sonlu olmayan ve dolayısıyla doğal olarak kıt olmayan olarak sınıflandırmaktır. Bu ayrım düşünce tarihinde zaman zaman karşımıza çıkmaktadır.¹¹ Mülkiyet hakları kıt mallar için gereklidir. Bu kıt mallar eylem için araç görevi görürken, aslını değiştirmeden kopyalanabilen kıt olmayan mallar araç değil eylem için rehberdir.¹² Kıt mallar üzerinde bir tür “toplumsal sahiplikten” bahsetmek saçma olur. Kıt mallara aynı anda yalnızca bir kişi sahip olabilir. Elbette, onları paylaşabilirsiniz, ancak bu sadece kıt bir malı dağıtmanın bir yoludur ve malın içsel doğası hakkında hiçbir şeyi değiştirmez. Sonunda, kıt kaynakları toplumsallaştırmaya yönelik tüm girişimler devlet mülkiyetine ve bununla birlikte gelen meşhur kaosa yol açar.


Ama simide geri dönelim, tabii bu sefer sihirli özellikleri olmayan bir simide. Onu meydana getiren tarif ve beceriler ne olacak? Tarif ve beceriler herkes tarafından kopyalanabilir. Herkes izleyebilir ve öğrenebilir. Tarif sonsuza kadar paylaşılabilir. Tarifteki bilgiler ve onu yapma teknikleri bir kez açığa çıktığında, bunlar bedava mallar, kıt olmayan mallar veya sonsuz/bitimsiz mallardır.


Doğal olarak kıtlığı olmayan mallara başka ne gibi örnekler verilebilir? Bir kişi bir fikri paylaşabilir ve bu fikir sonsuza kadar yayılabilir, orijinalinin kalitesini asla azaltmaz veya bozmaz. Ateş bir başka örnek olarak düşünülebilir (Thomas Jefferson’ın da belirttiği gibi). Bir kibrit, üzerindeki ateşi yitirmeden bir kütüğü yakabilir. Çarpım tablosu da bir başka örnektir: ilkokul öğretmeni bu bilgiyi öğrencilere öğretirken ondan “feragat etmez”. Herhangi bir şeyin görüntüsü de bu niteliktedir. Bir kişi bir diğerine bakabilir ve orijinalini bir şekilde almadan ya da değiştirmeden gördüklerini ezberleyebilir. Bir melodi de aynı şekildedir. Sınırsız bir şekilde paylaşılabilir ve çoğaltılabilir. Ben bir şarkı söyleyebilirim ve siz de şarkıyı benden ayırmaksızın aynı şarkıyı söyleyebilirsiniz.


Bu malların tümü kıt olmayan mallardır ve dolayısıyla ekonomiye kazandırılmaları veya tâbi tutulmaları gerekmez. Bunlar ortaya konduktan sonra fiyatlandırılmaları gerekmez. Yeniden üretimlerine ya da tahsislerine bağlı bir “üretim yapısı” ve dolayısıyla fikirlerin yayılması için bir “üretim yapısı” yoktur.


Elbette, kıt olmayan mallar, dağıtımlarının kıt araçlarını rasyonelleştirerek ekonomiye dâhil edilebilir ve böylece ticarîleştirilebilirler. Örneğin, zamanı ve bedeni kıt olan bir profesöre, kıt olmayan fikirleri paylaşması için ödeme yapılır. Bu bir hizmettir, ancak profesörün kendi fikirlerini paylaşması ile birlikte bu fikirler de kıt olmayan mallar arasına girer. Aslında bedeli ödenen şey fikrin kendisi değil, sunumu, paylaşılması için gereken zamandır, öğretme emeğidir ve bunların hepsi kıt mallardır.¹³


Bir kitap ya da makale için de durum aynıdır. Kıt olan şey fikrin ifade edildiği araçtır, bu yüzden kitaplar, makaleler ve web erişimi maliyetlidir. Ancak bunlarda aktarılan fikirler sınırsız bir şekilde kopyalanabilir.


Bu sadece dijital medya için geçerli bir anlayış değildir. İlgili teknolojiden bağımsız olarak bu doğrudur. İster 8. yüzyılda ceylan derisinden parşömenler üzerinde çalışan bir kâtipten, isterse 21. yüzyılda web tabanlı bir belge üzerinde çalışan bir yazardan bahsediyor olalım, kelimelerde ve kelimelerin görüntüsünde aktarılan fikirler kıt değildir, ancak bunların aktarıldığı ortam kıttır. Kıt olmayan malların kapsamı ve önemi, dijital medyanın varlığıyla büyük ölçüde genişlemiştir.


Bir malın doğal olarak kıt mı yoksa kıt olmayan mı olduğuna gelince, buradaki test basittir. Eğer mal, orijinalini yerinden etmeden alınabiliyorsa (paylaşılabiliyorsa), daima kıt olmayan bir maldır. Orijinalinin alınması, orijinal sahibinin veya elinde bulunduranın mülkiyetinde artık var olamayacağı anlamına geliyorsa, kıt bir maldır. Tüm mallar bu kategorilerden birine ya da diğerine girer. Tüm mal olmayanlar da (zorunlu olarak ihtimal dâhilindeki bir kategori olan istenmeyen şeyler) elbette benzer şekilde sınıflandırılabilir.


Kıt¹⁴

Kıt Olmayan

Mal

Simit, Fabrika, Ayakkabı, İnsanlar, Masa

Tarif, Fikir, Melodi, Görsel, Beceri, Ateş

Mal Olmayan

Çamurdan Turta, Zehirli Çorba, Çaba, Ezilmiş Leş

Kötü Fikir, Berbat Ses, Abuk Sabuk Metin


Çoğu şeyin aynı zamanda kıt ve kıt olmayan mallardan oluşan bir demet olduğu da doğrudur. Bir kitap, kıt kağıt üzerinde kıt olmayan fikirleri aktaran ve rafta kıt bir yer kaplayan kıt olmayan bir metindir. Bir kapının kilidini açan bir anahtar kıt metalden yapılmıştır ancak işlevini yerine getirmesi, anahtarın kesitinin kıt olmayan şekline bağlıdır; bu şekil sonsuz kez kopyalanabilir.


Lady Gaga’nın bir konseri, kıt enstrümanlar ve mikrofonlarla desteklenen kıt bir insan bedeninin müzik ve ses üretmesidir ve bu sesler icra edilirken ve işitilirken hemen kıtlıktan çıkar. Bir ayakkabıyı bağlamak için, kopyalanabilir (kıt olmayan) beceri ve teknikler tarafından yönlendirilen kıt ellerle kıt bağcıklar kullanılır.


Çoğaltma ve Uygarlık

Kıtlığı olmayan mallar, erişilebilirliklerini ve kullanılabilirliklerini oranlamak için fiyatların yardımına ihtiyaç duymazlar. Bunlar dünyanın her yerinde paylaşılabilecek ücretsiz hediyelerdir. Peki bu mallar ne kadar önemlidir? Tüm bilgi, sanat, know-how ve mahrum etmeksizin sahip olunabilecek ve kopyalanabilecek diğer her şeyi kapsadıkları düşünüldüğünde, son derece önemlidirler. Bu hediyeler olmadan tüm öğrenme, öykünme ve dünya kültürü yerle bir olur.


İnsan uygarlığının bir parçası olmadan gerçek anlamda insan olamayız; ve bilginin yayılması, yaygınlaştırılması ve biriktirilmesi olmadan uygarlık ve ilerleme olamaz. İnsan olmak, öğrenen bir toplumun, iletişim kuran bir toplumun, bilgi paylaşan bir toplumun parçası olmaktır. Toplum öykünmeye ve özenerek rekabet etmeye dayalıdır.


Bu anlamda, kıt olmayan malın varlığı tüm entelektüel ilerlemenin esası, teknolojik ve sanatsal ilerlemenin temeli ve dolayısıyla uygarlık için bir lütuftur. Bu, aynı zamanda girişimciliğin de özüdür. Girişimciler ilk olarak başarılı olan diğer kişilere öykünerek başarılı olurlar. Onların kıt olmayan deneyim ve fikirleri önce kopyalanır, sonra da kâr amacıyla geliştirilir. Girişimcilerin takip ettiği başarı örneğinin kendisi de kıt olmayan bir maldır. Bunu yapabilecek araçlara sahip olan herkes başarılı fikri kopyalamakta ve çoğaltmakta özgürdür. Kıt olmayan mal rekabet sürecinin yakıtıdır.


Bunun aksine, kıt bir mal sınırsızca paylaşılamaz. Mutlaka bir seferde sadece bir kişi tarafından sahiplenilir ve kontrol edilir; paylaşma girişimi bile mahrum kalma anlamına gelir (bende varken, sende yok). Onu elde etmek için ya sahip olunmayan kaynakların ilk sahibi olmak ya da hâlihazırda var olan kaynakları çalmak, dönüştürmek veya sözleşmeyle elde etmek (ticaretini yapmak) gerekir.¹⁵ Ticaret, fiyat sistemi tarafından paylaştırma ve dağıtmaya kaynaklık eden şeydir.


Tekrar etmek gerekirse, kıt mallarda sosyalizmden bahsetmek mantıksız olacaktır, çünkü aynı kıt malın iki eş zamanlı sahibi olması fiziksel olarak imkânsızdır.¹⁶ Ancak, doğası gereği kıt olmayan bir mal için “sosyalizm” gibi bir şeyden bahsetmek mümkündür, çünkü tam da bu mal sonsuz kez kopyalanabilir.


Kıtlığı olmayan mal, açığa çıkmadığı sürece özeldir; sır olarak kalmalıdır. Sır bir kez açığa çıktığında, mal müştereklerin bir parçası hâline gelir (ya da sosyal olarak paylaşılır) çünkü onunla karşılaşan herkes onu kullanabilir. Teknoloji, kıt olmayan kategorisine giren daha fazla mal yaratmak için çalışmıştır ve bu, tüm zamanlar boyunca teknolojik gelişmenin temel bir özelliği olarak görülebilir.


“Bedava Mallar” Üzerine Avusturya Ekolü’nün Görüşleri

Avusturya Ekolü iktisatçıları bazen üstü kapalı da olsa her zaman kıt olmayan bir malın varlığını kabul etmişlerdir ki fikrî mülkiyetle ilgili olarak söz konusu olan da tam olarak bu maldır. Menger’in 1871 tarihli kitabı Principles of Economics [İktisadın Prensipleri], kıtlık endişesini dışlayan bir mal tanımıyla başlar. Menger’e göre bir şey, nedensel olarak bir insan ihtiyacını karşılayabiliyorsa maldır. Bu çok geniş bir tanımdır.


Menger’e göre bir şeyin iyi olabilmesi için, insanın bu neden-sonuç bağlantısına dair bilgisinin yanı sıra, neden-sonuç ilişkisinin gerçekleşebilmesi için o şey üzerinde hakimiyetinin olması gerekir. Menger bu mallar arasında iyi niyeti, aile bağlarını, arkadaşlığı, sevgiyi, dini ve bilimsel dostlukları sayar - bunların hepsi mahrumiyet yaratmadan çoğaltılabilecek şeyler sınıfına girer. Ancak açılış bölümünün ilerleyen kısımlarında, mülkiyet konusunu tartışırken, Menger kıtlık kavramını ve dolayısıyla tasarruf etme ihtiyacını ortaya atar.


Mülkiyeti, malların daha geniş bir tasnifi altında bir alt sınıf olarak görmek, Ludwig von Mises’in “bedava mal” olarak adlandırdığı “insanın tasarruf etmesine gerek olmayan gereksiz bollukta mevcut” bir şeyin varlığını ima eder.¹⁷ Mises, “herhangi bir eylemin nesnesi olmamalarına rağmen” üretim için faydalı ve hatta gerekli olduklarını söyler.¹⁸ Bir yemek tarifi örneği vererek, bu bedava malların ya da kıt olmayan malların “sınırsız hizmet” sunduğunu yazar. Bedava bir mal “ne kadar sık kullanılırsa kullanılsın üretme kapasitesinden hiçbir şey kaybetmez; üretken gücü tükenmez; bu nedenle ekonomik bir mal değildir.”


Bununla birlikte şunu da unutmamak gerekir: “Bu tasarımlar -tarifler, formüller, ideolojiler- asıl önemli olan şeydir; orijinal faktörleri -hem insanî hem de insanî olmayan- araçlara dönüştürürler.”¹⁹ Fikirler ve bilgi kıt olmayan mallardır, ancak kıt araçların kullanımında, eylemcinin arzuladığı amaca ulaşmak için dünyadaki kıt şeyleri dönüştürmede eylem kılavuzu olarak hizmet ederler. Mises’in yazdığı gibi, “Eylem, amaca yönelik davranıştır. Basit bir davranış değil, değer yargılarının doğurduğu, belirli bir amacı hedefleyen ve belirli araçların uygunluğu ya da uygunsuzluğuna ilişkin fikirler tarafından yönlendirilen davranıştır.”²⁰


Bunu Murray Rothbard detaylandırmıştır: “Her üretim sürecinin her aşamasında vazgeçilmez olan benzersiz bir üretim faktörü türü daha vardır. Bu ‘teknolojik fikir’dir.”²¹ Rothbard, fikir bir kez ortaya çıktığında artık üretilmesi gerekmediğine işaret eder. Rothbard, fikir bir kez ortaya çıktığında artık üretilmesi gerekmediğine işaret eder. “Hiçbir zaman yıpranmayan ya da insan eylemiyle ekonomiye dâhil edilmesi gerekmeyen sınırsız bir üretim faktörüdür.” Sınırsız, kıt olmayan bir mal tam da budur: sınırsız bir üretim faktörü.


Fetter da fikirlerin, kıtlığı olmayan mallar olduğunu belirtmektedir:


Genel refahın kazanılması ise ancak yeni icatların makinelerde somutlaştırılmasıyla mümkün olabilir. Bir icat yalnızca maddi olmayan bir fikirdir ve bu icatlar sayesinde üretilen makineler sermaye değeri olan bir servettir. Ayrıca, bir kazanç ancak makinelerin kullanımı verimlilik artışının büyük kısmını absorbe edecek kadar yüksek olmadığında ortaya çıkabilir. Emek tasarrufu sağlayan tüm icatlar daha ayrıntılı ya da daha maliyetli makineler gerektirmez. Bazıları sadece daha iyi yöntemlerdir ve ilave ekipman gerektirmez, hatta daha az ekipmana ihtiyaç duyar. Bazıları ise yerini aldıkları formlardan daha basit ve daha az maliyetlidir. Bunlar (patentli olmadıkça) bedava mallardır ve üretimin verimliliğini “karşılıksız ve fiyatsız” artırırlar.²²

Her ne kadar Fetter patent haklarını varsayıyor ve meşruiyetlerini sorgulamıyor olsa da, bir tür bilgi olan tariflerden müteşekkil yöntemlerin ücretsiz erişilebilen, verimliliği ve üretkenliği artıran, yani patentlenmedikleri ve dolayısıyla yapay olarak kıt hâle getirilmedikleri sürece kıt olmayan mallar olduğunu (bunlara “bedava mallar” demektedir) kabul etmektedir.


Bu konudaki en uzun ve en detaylı makalelerden biri Eugen von Böhm-Bawerk’in “Yasal Haklar ve İlişkilerin Ekonomik Mal Olup Olmadığına Dair” başlıklı makalesidir.²³ Böhm-Bawerk bu makalesinde, nesneleri ekonomik mal yapan, aralarında fiziksel sahiplik ve “tasarruf ve kontrol gücü”nün de bulunduğu çeşitli özelliklere işaret etmektedir. Bir şeyi “ekonomik mal” olarak adlandırmanın ön koşulu olarak kıtlık nosyonu varsayılmakta ancak hiçbir zaman açıkça ifade edilmemektedir. Yine de Böhm-Bawerk, kişisel hizmetlerin de bu kategoriye dâhil edilmesi gerektiğine dikkat çekerek mal fikrine kritik unsurlar eklemiştir. Bu tür hizmetlerin gerçekten mal olup olmadığı, hizmetin kendi doğasında olmayıp bu hizmete verilen öznel karşılığa bağlıdır, dolayısıyla mal fikrine öznel bir bileşen de eklenmiş olur. Böhm-Bawerk burada maddi olarak kıt olan ve öznel olarak kıt olmayan mallar arasındaki etkileşimi dikkatle gözlemlemektedir:


Şairin ruhunun düşünce ve duygulara kaynaklık etmiş olması gerektiği ve bu düşünce ve duyguların yalnızca başka bir ruhta ve entelektüel güçler aracılığıyla yeniden üretilebileceği kabul edilebilir, ancak ruhtan ruha giden yol, yolculuğun bir bölümünde fiziksel dünyadan geçer ve bu bölümde entelektüel unsurun fiziksel araçtan, yani doğanın güçlerinden ya da kuvvetlerinden yararlanması gerekir. İşte kitap bu fiziksel maddi araçtır.²⁴

Joseph Salerno’nun belirttiği gibi, “Böhm-Bawerk bir şiirin üretimi ve tüketimi örneğini, malın ayrılmaz bir şekilde nesnel ve öznel alemleri kat eden ve birbirine bağlayan istek-tatmin sürecine bağlı olduğunu göstermek için kullanmıştır.”²⁵


Kıt Mallar, Kıt Olmayan Mallar, İlerleme ve Müdahale

Peki tüm bunlar neden önemli? Mesele teori düzeyinde ilginç olmakla birlikte, pratik açıdan da kritik bir öneme sahiptir. Günümüzde girişimcilik, kıt ve kıt olmayan mallar arasındaki farkın net bir şekilde anlaşılmasına giderek daha fazla bağımlı hâle gelmektedir. Örneğin mevcut resesyon, kıt malları vurdu ve devletin canlandırmaya çalıştığı da kıt mallar sektörüdür. Ancak üretim yapısına tâbi olmayan ve bu nedenle iş döngüsü etkilerine direnç gösteren kıt olmayan mallar sektörü gelişmeye devam etmekte ve kötü makroekonomik politikanın entrikalarından etkilenmemektedir. (Ancak “fikrî mülkiyet” düzenlemelerinden etkilenmiştir.)


Google ve Mises Enstitüsü gibi kurumlar, kıt olmayan malları (arama hizmetleri ve dijital kitaplar) halka açmanın ve ticarî faaliyetleri yalnızca kıt malları (öğretmen hizmetleri, fiziksel kitaplar ve ekranlardaki reklam alanları) satmakla sınırlandırmanın sırrını keşfetmiştir.²⁶ Kıt olmayan malları halka açma ve kıt malları satma kombinasyonu, her iki kurumun da hizmet yoluyla büyümesine olanak sağlamıştır.


Ancak bu ayrım, ekonomi teorisini anlamak için de son derece faydalıdır. Tam da klasik iktisatçıların söylediği gibi, tüm kıt mallar için mülkiyet haklarının ve fiyatların serbest dolaşımının mutlak gerekliliğini açıklığa kavuşturmaktadır. Aynı zamanda, kıt olmayan mallara erişimin tamamen denetim dışı bırakılması ve gönüllü öğrenme ve paylaşım sürecinin kendi seyrini izlemesine izin verilmesi gerektiğini de göstermektedir.²⁷


Menger’in niyeti, arz-talep fiyat teorisini ve parasal hesaplama teorisini tüketicilerin seçimlerine ve eylemlerine dayandırarak klasik iktisadı daha sağlam temeller üzerinde yeniden inşa etmek ve fiyat teorisi ile bölüşüm teorisi arasındaki çatlağı onararak üst yapısını onarmaktı. Menger, Principles of Economics adlı kitabının Önsöz’ünde, ekonominin tüm dallarını yeniden yapılandırılmış bir fiyat teorisi altında toplama niyetini cesurca ilan etmiş ve şöyle yazmıştır: “Sadece gerçeğe dayalı bir fiyat teorisi oluşturmak ve tüm fiyat fenomenlerini (faiz, ücretler, arazi kirası vb. dâhil) tek bir birleşik bakış açısı altında bir araya getirmek amacıyla değil, aynı zamanda şimdiye kadar tamamen yanlış anlaşılan diğer birçok ekonomik süreç hakkında edindiğimiz önemli bilgiler nedeniyle, ürünleri ve bunlara karşılık gelen üretim araçlarını içeren ekonomik fenomenler arasındaki nedensel bağlantıların araştırılmasına özel bir dikkat gösterdim.”²⁸

Kıt olmayan mallar, gerçekliğin yapısı sayesinde büyük bir armağan, insanlık için bir lütuf, dünyanın durmaksızın daha iyi bir yer hâline gelmesini sağlayan araçlardan oluşan muazzam bir kaynak hazinesidir.²⁹


Kıt ve özünde kıt olmayan mallar arasındaki ayrımın anlaşılamaması, sosyalist ideolojinin kalıcılığını açıklamaya da yardımcı olabilir. Örneğin, dinî liderlerin, entelektüellerin ve sanatçıların öngörülebilir sosyalist dürtülerinin olası bir açıklaması, birincil işlerinin, kurtuluş ve kefaret öğretisi, fikirler, sanat ve benzerleri gibi kıt olmayan malların üretimi ve dağıtımından ibaret olması ve bunun da bu mesleklerdeki insanların kıtlığın amansız gerçekliği ile yüzleşmedeki başarısızlıklarını açıklamasıdır.


Özetle, dünya bize, biri mülkiyet ve fiyatlar yoluyla tahsis gerektiren, diğeri ise sonsuza kadar kopyalanabilen iki tür mal vermiştir. Kıt malların üretimi ve dağıtımında ticarî pazarın yerini hiçbir şey tutamaz. Devletin kopyalanabilir kıt olmayan malları kısıtlaması veya kıt olmayan malların tekelci üreticisine koruma sağlaması gerektiği düşüncesi özgürlüğe, maddi ilerlemeye ve sosyal barışa aykırıdır.


Dipnotlar:

1. Bakınız: Stephan Kinsella, “Stop the ACTA (Anti-Counterfeiting Trade Agreement),” The Libertarian Standard (11 Nisan 2010).

2. Bu tartışmalardan bazıları için aşağıdaki makale ve blog yazılarının yorum başlıklarına bakınız: “The Death Throes of Pro-IP Libertarianism” (şu anda 500’den fazla yorum var, muhtemelen Mises Blog için bir rekor); “Kinsella: Ideas are Free: The Case Against Intellectual Property: or, How Libertarians Went Wrong”; “The L. Neil Smith-FreeTalkLive Copyright Dispute”; “Replies to Neil Schulman and Neil Smith re IP”; “Leveraging IP”; “The Creator-Endorsed Mark as an Alternative to Copyright”; “Locke, Smith, Marx and the Labor Theory of Value.”

3. Hans-Hermann Hoppe, A Theory of Socialism and Capitalism, s. 158, n. 120.

4. Hans-Hermann Hoppe, A Theory of Socialism and Capitalism, s. 18.

5. Hans-Hermann Hoppe, A Theory of Socialism and Capitalism, ss. 20-21. Ayrıca, “Kişinin kendi bedeni üzerindeki bu ‘sahipliği’, başka bir kişinin kendi bedeniyle (bedenine) bir şey yapmasını isteme (kabul etme) hakkını ima eder: bedenimle istediğimi yapma hakkım, yani bir başkasının bedenimi kullanmasını, sevmesini, muayene etmesini, içine ilaç ya da uyuşturucu enjekte etmesini, fiziksel görünümünü değiştirmesini ve hatta eğer istediğim ve kabul ettiğim buysa onu dövmesini, ona zarar vermesini ya da öldürmesini isteme ve buna izin verme hakkını içerir.” s. 22.

6. Destutt de Tracy, A Treatise on Political Economy, 1801 yılında yazılmış, Thomas Jefferson tarafından çevrilmiş ve Mises Enstitüsü tarafından yeniden basılmıştır (2009), s. 125. Hoppe’nın beden-mülkiyetine ilişkin görüşleri hakkında daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Kinsella, “How We Come To Own Ourselves,” Mises Daily (7 Eylül 2006), Hoppe’nın 1985 tarihli yorumlarından alıntı:

7. Bakınız: B.K. Marcus, “The Spectrum Should Be Private Property: The Economics, History, and Future of Wireless Technology,” Mises Daily (29 Ekim 2004); Kinsella, “Why Airwaves (Electromagnetic Spectra) Are (Arguably) Property,” Mises Blog (9 Ağustos 2009).

9. Thomas Jefferson’dan Isaac McPherson’a, 13 Ağustos 1813, Writings 13: ss. 333-35.

10. Garry Wills, St. Augustine, Viking 1999, s. 145.

11. Armen Alchian ve William Allen’ın Exchange and Production adlı kitaplarından bir örnek. “Mal, herkesin istediği herhangi bir şeydir. En az bir kişinin istediği herhangi bir şey maldır. İki sınıf mal vardır: 1) bedava mallar ve 2) ekonomik ya da kıt mallar.” Belmont: California, Wadsworth, 1977, s. 24.

12. Armen Alchian ve William Allen’ın Exchange and Production adlı kitaplarından bir örnek. “Mal, herkesin istediği herhangi bir şeydir. En az bir kişinin istediği herhangi bir şey maldır. İki sınıf mal vardır: 1) serbest mallar ve 2) ekonomik ya da kıt mallar.” Belmont: California, Wadsworth, 1977, s. 24.

13. İşgücü hizmetlerinin “satışına” yönelik sözleşmelerin doğru sınıflandırılmasına ilişkin tartışma için bakınız: Kinsella, “A Libertarian Theory of Contract: Title Transfer, Binding Promises, and Inalienability,” The Journal of Libertarian Studies 17, no. 2 (Spring 2003), ss. 24-26.

14. Tablo sadece zihinsel deney için bir araç olarak sunulmuştur - eğer herhangi bir şey mal değilse (zorunlu olarak öznel bir fikirdir), aynı zamanda tanımı gereği kıt değildir, çünkü ona yönelik tüm (var olmayan) talep karşılanmaktadır. Bununla birlikte, tabloda gösterilen tipoloji, bu makalede tartışılan malların niteliklerinin kategorize edilmesine yardımcı olmaktadır.

15. Hoppe’nın açıkladığı gibi, “Kişi ya çiftçilik, üretim ve sözleşmeli mübadele yoluyla ya da çiftçileri, üreticileri veya sözleşmeli mübadilleri mülksüzleştirerek ve sömürerek servet elde edebilir ve servetini artırabilir. Başka bir yol yoktur.” Aktaran Kinsella, “Intellectual Property and Libertarianism,” Mises Daily (17 Kasım 2009). Ancak üretim, üreticinin daha arzu edilir veya faydalı bir şeye dönüştürdüğü mülke zaten sahip olduğunun ön kabulüdür. Belirli bir kıt kaynağı elde etmenin tek yolu ya onu ilk sahiplenen olmak, ya sözleşmeyle elde etmek ya da çalmaktır. (Hâlihazırda sahip olunan bir mülk de istenilen şekle dönüştürülebilir).

16. Hoppe’nın gözlemlediği gibi, “İki birey aynı anda bir ve aynı şeyin münhasır sahibi olamaz.” Hoppe, “How is Fiat Money Possible? - or, The Devolution of Money and Credit,” Review of Austrian Economics 7, no.2 (1994), s. 67. Ayrıca bakınız: Hans-Hermann Hoppe, Jörg Guido Hülsmann & Walter Block, “Against Fiduciary Media,” The Quarterly Journal of Austrian Economics 1, no. 1 (1998), n.5: “Ortaklar bile aynı anda aynı şeye sahip olamazlar. A ve B’nin her biri bir hanenin yarısına ya da hanedeki hisselerin yarısına sahip olabilir, ancak her biri farklı bir %50’ye sahiptir. Aynı yarısına sahip olmaları, iki kişinin aynı mekânı işgal etmesi kadar mantıken imkânsızdır. Evet, A ve B aynı anda New York’ta olabilirler, ama sadece şehrin farklı yerlerinde.”

17. Ludwig von Mises, Human Action, s. 93

18. Ludwig von Mises, Human Action, s. 128.

19. Ludwig von Mises, Human Action, s. 142.

20. Ludwig von Mises, The Ultimate Foundation of Economic Science, s. 34 (vurgu eklenmiştir). Ayrıca bakınız: Jörg Guido Hülsmann, “Knowledge, Judgment, and the Use of Property,” Review of Austrian Econonomics 10 no. 1 (1997), s. 44.

21. Murray Rothbard, Man, Economy and State, s. 75.

22. Frank Fetter, Economic Principles, s. 465.

23. Eugen von Böhm-Bawerk, “Whether Legal Rights and Relationships are Economic Goods,” çev. George D. Huncke, Shorter Classics of Eugen von Böhm-Bawerk içinde (South Holland, Ill.: Libertarian Press, [1881] 1962), Gael J. Campan’da tartışılmıştır, “Does Justice Qualify as an Economic Good? A Böhm-Bawerkian Perspective,” The Quarterly Journal of Austrian Economics 2, no. 1 (Spring 1999).

24. Eugen von Böhm-Bawerk, “Whether Legal Rights and Relationships Are Economic Goods,” ss. 25-138.

25. Joseph Salerno, “Böhm-Bawerk’s Vision of the Capitalist Economic Process: Intellectual Influences and Conceptual Foundations,” New Perspectives on Political Economy, Cilt 4, Sayı 2, 2008, ss. 87-112.

26. Bakınız: Doug French, “The Intellectual Revolution Is in Process,” Mises Daily (11 Eylül 2009); Jeff Tucker, “A Theory of Open,” Mises Blog (7 Ocak 2010) ve “up with iTunes U,” Mises Blog (29 Ocak 2010); ve Gary North, “A Free Week-Long Economics Seminar,” LewRockwell.com (24 Temmuz 2010).

27. Kıt ve kıt olmayan mallar arasındaki ayrım çok önemlidir. Temel ekonomik kavramlarda dikkatli ayrımlar yapmanın önemine dair önemli bir örnek, Menger’in ekonominin diğer yönleri açısından derin etkileri olan fiyat ve değer teorisine açıklık getirmesidir. Profesör Salerno’nun açıkladığı gibi:

28. Randall T. Holcombe, 15 Great Austrian Economists (Auburn, Alabama: Mises Institute, 1999) içinde, Joseph T. Salerno, “Carl Menger: The Founding of the Austrian School,” s. 80. (Vurgular alıntılayan yazarlar tarafından eklenmiştir.)

29. Ayrıntılı bilgi için Kinsella’nın “The Death Throes of Pro-IP Libertarianism” başlıklı makalesinin son üç paragrafına bakınız.


B.K. Marcus, Doug French, Jeffrey Herbener, Raymond Walter, David Gordon, Robert Murphy ve Joseph Salerno’ya yorumları için ayrıca teşekkür ederiz.

 

Jeffrey Albert Tucker, Brownstone Enstitüsü’nün kurucusu olan Amerikalı bir yazar, düşünür, ekonomist ve bağımsız editoryal danışmandır. 1963 yılında Pennsylvania’da doğdu. Louisiana eyaletindeki Loyola Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, George Mason Üniversitesi’nde iktisat alanında yüksek lisans yaptı. Tucker, çeşitli işletmelerde üst düzey yöneticilik pozisyonlarında çalıştıktan sonra 1990’larda özgürlükçü düşünce kuruluşu Ludwig von Mises Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. Burada, Avusturya Okulu ekonomi düşüncesini savunan yayınlar hazırladı ve kurumun çevrimiçi kütüphanesini yönetti. Sonraki yıllarda, FEE (Foundation for Economic Education) gibi birçok özgürlükçü kuruluşta görev yaptı ve yazılarını birçok farklı platformda yayınladı. Tucker, 2020 yılında pandemi sürecinde aldığı bazı kararlar nedeniyle eleştirildi; birçok eyalette uygulanan COVID-19 kısıtlamalarına karşı çıktı ve açık hava etkinliklerinin engellenmesini ve işletmelerin kapatılmasını kınadı. Bu nedenle, birçok kişi tarafından salgını hafife almakla suçlandı. Tucker, hâlen American Institute for Economic Research (AIER) adlı özgürlükçü düşünce kuruluşunda baş editör olarak görev yapmaktadır. Birçok kitabına kitaplığımızdan erişebilir ve kendisine Twitter ve e-posta yoluyla ulaşabilirsiniz.
Norman Stephan Kinsella (LL.M., King’s College London-Londra Üniversitesi; JD, Paul M. Hebert Hukuk Merkezi, LSU; BSEE ve MSEE, LSU) Avusturo-Anarşist Liberteryen Hukuk Teorisi yazarı ve Houston’da kayıtlı patent avukatıdır. Liberteryen hukuk teorisinin çeşitli alanlarında ve fikrî mülkiyet hukuku ile uluslararası hukuk gibi adlî konularda geniş çaplı konuşmalar yapmış, dersler vermiş ve yayınlar hazırlamıştır. Yayınları arasında Law in a Libertarian World: Legal Foundations of a Free Society, Against Intellectual Property (Mises Institute, 2008) ve International Investment, Political Risk, and Dispute Resolution: A Practitioner’s Guide (Oxford, 2020) bulunmaktadır. Kendisine Twitter, kişisel websitesi ve e-posta yoluyla ulaşabilirsiniz.

Çevirmen: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin “Goods, Scarce and Nonscarce” başlıklı yazısının tercümesidir.
281 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page