06/05/2022 - David Gordon
Günümüzde "Faşist" kavramının, muhalif insanlar için bir istismar yaftasından başka bir mânâsı yok; lakin metnin devamında bu kavramı, Benito Mussolini tarafından İtalya'da kurulan rejimin destekçilerini belirtme anlamında kullanacağım. Peki Mises bir faşist miydi ya da faşizm taraftarı mıydı? Bu sorunun ne kadar saçma olduğunu size şöyle açıklayacağım: Mises, İtalyan diktatörün yarattığı şiddetin ve kontrol ettiği devletçi iktisat modelinin aksine; serbest piyasayı, hürriyeti ve barışa dayalı uluslararası ilişkileri savunuyordu.
Bütün bunlara rağmen başta Marksist akademisyen Perry Anderson olmak üzere bazı tarihçiler, bu soruya evet cevabını vermiştir. Eylül 1992’de London Review of Books dergisinde yayımlanan "Tavizsiz Sağ" adlı makalesinde Anderson, Mises hakkında şunları söylemiştir: "Almanca’nın hâkim olduğu 1920’lerin dünyasında klasik liberalizmi tavizsiz şekilde savunan bir düşünür yoktu; ancak Mises, ülke sınırlarının ötesine bakıp Mussolini’nin oluşturduğu nüfuzu görebiliyordu. Kara Gömlekliler, Avrupai medeniyeti özel mülkiyet ilkesine dayanarak kurtarmıştır ve onlar için faşizmin bu sayede kazandığı fazilet, tarih boyunca unutulmayacaktır. "
Anderson, Mises'in Liberalizm kitabına isabetli bir atıfta bulunmasına rağmen, onun görüşlerini düpedüz çarpıtmıştır. Mises bu kitabında İtalyan faşizmini yerden yere vurmasına rağmen Anderson; Mises’i alıntıladığı cümleyi bağlamından çıkararak onun görüşlerini çarpıtmış ve Mises’i, Mussolini'nin bir destekçisi olarak tasvir etmiştir. Metnin devamında, Mises’in Liberalizm kitabında yazdığı gibi; faşizm hakkındaki görüşlerini açıklayacağım. Bu husus, tarihçi Ralph Raico tarafından "Mises on Fascism, Democracy, and Other Questions" adlı makalesinde dahiyane bir şekilde işlenmiştir; ama kendisinin görüşleri benim görüşlerimden farklıdır. Mises’in bu husustaki görüşleri, Liberalizm kitabının ilk kısmı olan "Liberal Politikanın Temelleri" kısmında yer alan "Faşizm Tartışmaları" adlı bölümde yer almaktadır. Mises, Sovyet Rusya’nın kontrol ettiği komünist partilerden oluşan Üçüncü Enternasyonal’in iktidara gelmesinin, Avrupai siyasi yapıyı I. Dünya Savaşı'nın bile yapmadığı şekilde bozduğunu iddia etmiştir. Ona göre komünistlerin iktidara gelmesinden önce otoriter rejimlere dayatılan baskı, liberal düşüncenin oluşturduğu nüfuz sayesindedir.
"1914’ten önce, en katı ve azılı liberal karşıtları bile bazı liberal ilkelere karşı sessiz kalmak durumundaydılar. Liberalliğin tutunamadığı Rusya’da bile Çarlık rejiminin destekçileri, muhaliflerine eziyet etmelerine rağmen Avrupa’nın liberal görüşlerini dikkate almak zorunda kaldılar. Dünya Savaşı’na katılmış ülkeler ise ne kadar gözleri dönmüş olsa da muhaliflerine karşı mücadelelerinde kendilerini ılımlı göstermek durumunda kalmışlardır (Bütün alıntılar Liberalizm kitabından yapılacaktır)."
Lakin komünistler iktidara geldiğinde her şey değişmiştir.
"Üçüncü Enternasyonal, amaçları uğruna her yolu mubah görmektedir. Onların doğrularını mutlak doğru olarak kabul etmeyen ve körü körüne savunmayan herkes idamı hak etmiştir, ilk fırsatta da bu kişileri ve çocukları da dahil olmak üzere bütün ailelerini öldürmekten beis görmezler (Liberalizm, 47.sayfa)."
Şimdi, Mises'in faşizm hakkındaki görüşünü anlamak için savının çok önemli bir kısmına geliyoruz. Mises, devrimci sosyalizme muhalif olanların bir hata yaptıklarını söyler. Muhalifler rakiplerini hukuki yasaklara rağmen öldürmeye istekli olsalardı, Bolşeviklerin iktidara gelmesini engellemeyi başarırlardı. Mises’e göre faşistler, milliyetçiler ve militaristlere benzer ve iki taraf da görüşlerinde yanılmaktadır. Devrimci sosyalizm bir düşünceden fazlası değildir ve daha iyi bir düşünce olan klasik liberalizm ona üstün gelebilir.
"Bir liberali, faşizmin siyasi taktiklerinden ayıran şey; silahlı güçlere silahla karşılık verilmesi hakkındaki düşünce farklılığı değil, iktidar mücadelesinde şiddetin rolü hakkındaki temelden farklı görüşleridir. Faşizmin siyasete yönelttiği en büyük tehdit, şiddete olan mutlak inancıdır. Bu, faşizmin en ulu ilkesidir. Mutlak zafer için, kişinin zafer hırsıyla dolup taşması ve sürekli şiddete meyilli olması gerekmektedir. Peki ya muhalifleri de mutlak zafer hırsına sahip ve aynı şekilde şiddete meyilli ise? Bu bir iç savaşa sebebiyet verebilir. Böyle bir çatışmada, sayıca fazla olan taraf kazanacaktır. En kararlı ve yetkin kişilerden oluşan bir azınlık bile çoğunluğa uzun vadede kafa tutamaz. Dolayısıyla şu soruyu sormaya devam ederiz: Kişi, kendi partisinde çoğunluğu elde etmek için ne yapmalıdır? Lakin bu, entelektüel bir husustur. Zafer de şiddetle değil, akıl yoluyla kazanılır. Bu yüzden muhalefetin şiddet yoluyla bastırılması, taraftar kazanmak için mantıklı bir yöntem değildir. Kamuoyunun kabul ettiği savlara dayanmayan şiddet, yani yalın şiddet; muhalefete taraftar kazanmaktan öteye gidemez. Çünkü güç ile düşünce arasındaki mücadeleyi daima düşünce kazanacaktır (Liberalizm, 50.sayfa). "
Mises’e göre faşizmin iç politikaya da dış politikaya da katabileceği hiçbir şey yoktur.
"Uluslararası ilişkilerde de şiddet politikasına bağlı kalınacağı bu kadar bariz iken, faşizmin çağdaş dünya medeniyetini yok edecek bir savaş zincirine sebep olacağı kuşku götürmez. Hâlihazırdaki iktisadi kalkınmayı muhafaza etmek ve daha da ilerletmek için, uluslararası barış sağlanmak zorundadır. Ancak iktidardakilerin uluslararası ilişkiler politikası şiddete dayalıysa, barış içinde yaşamak mümkün değildir (Liberalizm, 51.sayfa)."
Perry Anderson’un alıntıladığı cümle neyi kastediyordu? Mises'in İtalyan faşizmine atfettiği değer, İtalyanları Bolşevikler tarafından katledilmesiyle sonuçlanacak olan bir komünizm istilasından kurtarmasıdır. Mises, sadece bu hususta faşizmin "Avrupai medeniyeti kurtardığını" ve "ebediyen unutulmayacak" bir fazilet kazandığını ileri sürer. Mises’e göre komünistleri durdurabilecek tek güç faşistler değildir, faşistler "sadece onları durdurmayı başarmış olan" bir güçtür (Bu, tarihçiler arasında pek çok tartışmaya yol açan bir husustur; Mises'in görüşünün başka bir savunması için Ralph Raico'nun daha önce alıntılanmış olan makalesine bakınız). Bu cümleyi bağlamından çıkararak Anderson, bir faşizm kınamasını onun savunmasına çevirmiştir. Bu, "Sovyet komünizmi Avrupa'yı Nazi barbarlığından kurtararak büyük bir zafer kazandı!" diye yazdığı için birini komünist olmakla yaftalamaya benzer. Ama aslında bu, Kadir-i Mutlak Devlet okurlarının da hatırlayacağı üzere Mises’in şahsi görüşüdür, hem de kendisinin azılı bir komünizm karşıtı olmasına rağmen.
Yazar - David Gordon
David Gordon, Mises Enstitüsü'nde Kıdemli Araştırmacı ve Mises Review'un editörüdür.
Çevirmen - Deniz Erdoğan
Bu yazı mises.org sitesinin ''Mises and Fascism'' adlı yazısının çevirisidir.
Comments