Fırat Kaan Aşkın - 11.01.2023
Ben bir liberteryenim, çünkü şiddetin başlatılmasına karşıyım ve özgürlüğe, özerkliğe, saldırmazlık ilkesine inanıyorum. Pasifist değilim ki fiziksel saldırı karşısında savunma için güç kullanmayı desteklerim, ama cebir kullanımını başlatmaya veya cezalandırmak, zorlamak, baskı altına almak amacıyla güç kullanmaya karşıyım. Her bireyin kendi yaşamı, özgürlüğü ve meşru olarak edinilmiş mülkiyeti üzerinde doğal ve devredilemez haklara sahip olduğuna inanıyorum. Bu hakların uluslar, devletler ve kolektiflerin iddialarıyla gölgede bırakılamayacağına veya bunlar tarafından yerini başka şeylere bırakamayacağına inanıyorum.
Vergilendirmeye karşıyım. Öyle sadece “fahiş” vergilere, “zararsız” vergilere, “gereksiz olsa da biraz” vergilere, “dolaylı” vergilere ya da bu tür diğer kavram karmaşalarına değil, mülkiyetin herhangi bir gaspına, zorunlu kamulaştırılmasına karşıyım. Çünkü benim mülkümü ve kazancımı benden daha iyi kullanma iddiasında bulunma cüretindeki bu parazitik sistem tarih boyunca önlem ve güvenlik adı altında yapılan savaşlar ve soygunları, tecavüzler ve katliamları, bürokratik obezler yaratan buhranları, haksızlıkları, tiranlıkları yalnızca bizim vergilerimizle finanse etti. Bu yanlışa ortak olmayı, onurlu ve sorumluluk bilinçli hiçbir insan kabul etmemelidir. Eğer hükümet illaki var olacaksa, insanları gönüllü olarak “hizmetlerini” satın almaya ikna etmeye çalışmak için serbest piyasadaki diğer kuruluşlarla rekabet etmeye zorlanmalıdır. Polis hizmeti mi istiyorsun? O zaman onların sağlayacağı güvenlik hizmetlerini tercih ettiğin kişi ve kurumlardan kendi isteğinle satın al. Kişinin istemediği mal veya hizmetleri satın almaya veya sübvanse etmeye zorlanması için kabul edilebilir hiçbir neden yoktur. Lysander Spooner, bu argümanı kısa ve öz bir şekilde ortaya koyar:
Herhangi bir insan topluluğunun, bir adamın parasını, onun için sağlayacaklarını iddia ettikleri herhangi bir amaç için, misal onu korumak için, onun rızası olmadan alabileceğini gerekli görmek tam bir saçmalıktır; çünkü o istemiyorsa, neden onu korumak istesinler? Böyle yapmaları gerektiğini düşünmek, kendisi istemediği hâlde ona yiyecek ve giyecek almak için rızası olmadan parasını alabileceklerini haklı bulmak kadar saçmadır. Eğer bir insanın parası, kendi kişisel rızası olmaksızın bir devlet tarafından alınabiliyorsa, diğer tüm hakları da onunla birlikte alınır; çünkü bu parayla devlet onun başına asker dikebilir, onu kendi keyfî iradesine boyun eğmeye zorlayabilir ve direnirse onu öldürebilir ve öldürecektir de.
Bireysel hakların korunması adına bireysel hakların ihlal edilmesinin olası bir gerekçesi ve meşruiyeti yoktur, çünkü en temel hak, basitçe, müdahale edilmeme ve zorlanmama hakkıdır, özsahipliktir. 2008'de ABD Başkanı George Bush sansasyonel bir şekilde “Serbest piyasa sistemini kurtarmak için serbest piyasa ilkelerini terk ettim.” demişti. Yani bu, nihayetinde, baskıcı bir devletin meşruiyetine inanmak isteyen kişinin benimsemesi gereken sakat bir mantık türüdür.
Kelimenin en sık kullanıldığı anlamda bir “muhafazakâr” değilim. Siyasî konularda ne solun ne de sağın parçasıyım. Bu kampların her ikisi de özgürlüğe eşit derecede karşıdır; sadece hayatın hangi alanlarında özgürlüğü yok etmeye meyilli oldukları konusunda farklılık gösterirler. Mülküme el koymak ve onu kronist oligopollere sübvanse etmek için kullanmak isteyenlere karşı olduğum gibi, mülküme el koymak ve onu yoksullara yeniden dağıtmak isteyenlere de karşıyım. Hayatları ve kaynakları, yanlış yönlendirilmiş “insanî” çabalarla boşa harcamak isteyenlere, tıpkı sınır ötesi savaşlarda hayatları ve kaynakları boşa harcamak isteyenlere karşı olduğum gibi karşıyım. Uyuşturucuya karşı savaşa ve özel mülkiyete dayatılan ayrımcılık karşıtı yasalara karşıyım. Ekonomist ve filozof Walter Block’un bu noktayı benim için vurgulamasına izin vereceğim:
Liberteryenlik ne soldan ne de sağdandır. Biriciktir. Nevi şahsına münhasırdır. Sağ ve soldan apayrıdır. Sol-sağ siyasî yelpazenin liberteryenizmi sığdırabileceği bir yeri yoktur. Bir köşesinde liberteryenizm, ikinci köşesinde sol ve üçüncü köşesinde de sağın bulunduğu bir eşkenar üçgen düşünün. Bu adi ve gayri meşru politik-ekonomik felsefelerin her ikisinden de eşit derecede uzağız. Hatta, daha da iyisi, biz görece dar açıya sahip üst köşede ve ikisi alt köşelerde olacak şekilde, birbirleriyle bize nazaran daha çok yakınlıkları olduğunu gösteren bir ikizkenar üçgeni düşünün. İşte böylesi daha makul olur.
Yaygın ve acınası bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmak adına bir uyarıda da bulunmalıyım ki bu uyarım sol liberteryen denen şeyin bütünüyle oksimoron olduğudur. Solda konumlanan tüm felsefî ve siyasî kavramlar kolektivizme, merkeziyetçiliğe, her bilgiye vâkıf olma ve her şeyi planlayabilme kudreti iddiasına dayandığından özgürlüğe, sorumluluğa, otonomiye, mülkiyete sahip olabilecek tek şey olan bireyi irrasyonel görür, yok sayar, genele tâbi kılma yanılgısına kurban eder. Düşünenin, anlaşanın, karar alanın, hareket edenin sadece birey olduğu gerçeğine karşın sanki tek bir bedenmişçesine toplumu meşru görüp savunmak, rasyonalitenin ve tarihin defalarca kanıtladığı üzre totalitarizme giden yolun en sağlam taşıdır. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak sosyalizme varacak otoriterlikle bağı baki eşitlikçilik tuzağından gelen önadlar devşirerek liberteryen titrine sahip olmak mümkün ve mantıklı değildir.
Ne seküler cumhuriyetçiyim ne de muhafazakâr demokratım. Çünkü bu iki tandansta iyilikçi maskesiyle gezinip duran parti ve grupların hiçbir zaman özgürlüğü tavizsiz desteklediğini görmedim, göreceğimi de sanmam. Gerçek özgürlüğün siyasî statüko ve müesses nizam dâhilinde tesis edilebileceğine asla inanmıyorum. Yalnızca zorlama, hırsızlık ve şiddet üzerine kurulu bu sistemi yıkarak ve onun yerine hiçbir şey koymayarak gerçekten liberteryen bir gelecek umuduna sahip olabiliriz. Yine de bu yolda kazanılabilecek savaşlar var. Kötücül niyetlerle dolu bir tiyatro olan uyuşturucuya karşı savaş ve bireysel silahlanmaya karşı absürt regülasyonlar sona erdirilebilir. Başkalarına zarar vermeyen eylemler için insanları hapishanelere kapatmanın aşağılıkça uygulamasına, yani mağduru olmayan suçlar yaratan kanun enflasyonuna son verilebilir. Hırsızlık ve onun yeniden dağıtımı kısıtlanabilir. Siyasî süreçte, bilindik baskı ve zorlama alışkanlıklarından sapılmasında ve bunun yerine biraz daha az müdahaleci ve niyetlenilmeyen sonuçlar gözetici hâle gelinmesinde kıymetli bir nüans veya en azından potansiyel bir değer vardır. Bu tür olumlu girişimler için çok az umudum olsa da reform amacıyla siyasete şans vermeye karşı değilim, tabii gözü hep açık tutmak kaydıyla... Çünkü sivil toplum yeterince sesini çıkarırsa ve karşı ekonomiyle sistemi aşındırırsa müesses nizamın gücü zayıflar. Dolayısıyla reel siyasetten sonuç alabileceğini ve çıkar elde edebileceğini sanacak kadar onursuz ve kullanışlı bir ahmak olmamakta da yarar vardır.
Anayasalara karşıyım, çünkü doğrudan bana danışılmadan, benim onu kabul ettiğim varsayımıyla dayatılıyor olması bir yana vergilendirmenin, yasal kalpazanlık sonucu devlet borcunun ve fiat düzene kuvvet veren sonsuz savaşlar düzeninin meşruiyetine ve güç kullanımına zemin hazırlarlar. Anayasa, temel olarak, bazı kişilerin başkalarını yönetme veya hükmetme konusunda meşru otoriteye sahip olabileceği yanılgısına dayanmaktadır ki meşru otorite yasal yetki zorbalığına dayandığından ve hiçbir insanın kendinden başka bir birey üzerinde herhangi bir söz hakkı olamayacağından imkânsız bir konsepttir. Bir hükümeti, bireylerin doğal ve devredilemez haklarının üzerine yerleştirmeye yönelik herhangi bir girişim, bu hükümet ne kadar küçük veya sınırlı olursa olsun, derhâl ve tamamen ortadan kaldırılması gereken tahammül edilemez bir tiranlıktır. Nihayetinde, devasa bir özgürlük arzum olduğu kadar “minimal devlet” reddim de sabittir. Yasaların, vergilerin, harçların, haraçların, yasakların, imalat ve inşaat regülasyonlarının, meslek ruhsatlarının ve devlet müfettişlerinin insanlarla mülklerini kullanmaları arasına girmesini reddediyorum. Bazı insanlar bazı “kötülükleri” onaylamadığı için gönüllü insan etkileşiminin ve alışverişlerinin engellenmesini istemiyorum. Bu kesinlikle başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Bir eylem fiili bir mağdurla (doğal haklarının açık bir şekilde ihlaline gönülsüzce maruz kalmış bir kişiyle) sonuçlanmadıkça hiçbir insan eylemi yasaklanmamalı, kısıtlanmamalı veya düzenlenmemelidir. Devletin herhangi bir konudaki düzenlemesini veya tasarrufunu geçtim, varlığı bile etik dışıdır. Bu konuya, Bay Liberteryen lakaplı Murray Rothbard şöyle açıklık getirmişti:
Liberteryenlerin devlete ve onun herhangi bir eylemine nasıl baktığını bilmek istiyorsanız basitçe devleti bir suç çetesi olarak düşünün; tüm liberteryen sav ve tavırlar mantıksal olarak yerine oturacaktır.
Devletin hak iddia ettiği otoritenin kurgusal olduğu bir kez anlaşıldığında, eylemlerinin diğer suç çeteleri tarafından gerçekleştirilen suçlardan ve tehditlerden daha meşru olmadığı apaçık ortaya çıkar. Bu bağlamda Ludwig von Mises'in sözleriyle, özgürlüğün ne olduğu açıklığa kavuşur:
Özgürlük yalnızca devletin müdahale etmediği yerde var olur. Özgürlük her zaman devletten bağımsızlıktır. Özgürlük, devletin müdahalesinin engellenmesi demektir. Özgürlük yalnızca, yurttaşların ilerlemek istedikleri yolu seçme fırsatına sahip oldukları yerde hüküm sürer.
Free the People Başkanı Matt Kibbe, Liberteryen Manifesto’sunu “Don’t Hurt People and Don’t Take Their Stuff” ana başlığıyla yayınlamıştı. Kibbe, özgürlük felsefesini destekleyen temel ilkeyi sadece sekiz kelimeyle özetliyor. Başkalarının yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarını ihlal etmek yanlıştır. Temelde liberteryenlerin inandığı şey budur. 1996 ve 2000 ABD başkanlık seçimlerinde Liberteryen Parti’nin adayı olan Harry Browne da şöyle der:
Liberteryen pozisyonları asla liberaller veya muhafazakârlar tarafından uydurulanlarla veya onların pozisyonlarının bir çeşidi olarak tanımlamamalıyız. Mali açıdan muhafazakâr ve sosyal olarak liberal değiliz. Bizler, her zaman her konuda bireysel özgürlüğe ve kişisel sorumluluğa inanan liberteryenleriz.
Her zaman. Bu, her şeyi değiştiren basit bir ifade. Özgürlük kelimesinin dipnot işareti yoktur. Savaş veya doğal afetler için bir istisna yoktur. Güvenli alanlar veya kültürü korumak adına herhangi bir rol veya pay çıkarma yoktur. Din onu değiştirmez, terör engellemez. Bireysel özgürlük diğer her şeye baskın gelir: Her konuda, her zaman. Öz-Yönetim Savunucuları’nın eski başkanı Sharon Harris’a göre de:
Liberteryenler, her insanın kendi hayatına ve mülküne sahip olduğuna ve başkalarının da aynı şeyi yapma hakkına saygı duyduğu sürece, hayatını nasıl yaşayacağı konusunda kendi seçimlerini yapma hakkına sahip olduğuna inanır.
Bu alıntıda ifade edilen çok önemli bir evrensellik ilkesi vardır. Özgürlük herkes tarafından aynı anda ve çatışma olmaksızın kullanılabilir. Evrensel olarak tahammül edilemez olan şey, başkalarının haklarını ihlal etmek veya onların barışçıl, gönüllü eylemlerini sınırlamak için şiddet kullanılmasıdır. The Future of Freedom Foundation Kurucu Başkanı Jacob G. Hornberger, “liberteryenlere göre özgürlük nosyonunun, insanların hayatlarını, davranışları barışçıl olduğu sürece, istedikleri şekilde yaşama hakkını içerdiğini” kabul ediyor. Başkalarının tercihleri kimseyi bağlamamalıdır; alkolden, uyuşturucudan, seksten veya başka herhangi bir şeyden hoşlanmamaları gerçeği önemli değildir; bir kişinin eylemleri başka bir kişinin haklarını ihlal etmediği sürece her şey makbuldür. Herkes, bir başkası ne kadar karşı çıkarsa çıksın, tercih ettiği tüm barışçıl, gönüllü eylemlerde bulunma hakkına sahiptir. Özgürlük bu demektir. “Liberteryen” olmak da en başından beri siyasî partiler ve hatta siyasetle ilgili değildir; hiç kimsenin başkalarını yönetme hakkına sahip olmadığına dair temel bir inançla ilgilidir. Pek sevdiğim bilimkurgu yazarı L. Neil Smith bunu şöyle özetliyor:
Liberteryen, hiç kimsenin hiçbir koşulda başka bir insana karşı baskı ve şiddeti başlatma veya başlatmayı savunma veya yetkilendirme hakkına sahip olmadığına inanan kişidir. Bu ilkeyle tutarlı hareket edenler, farkında olsun ya da olmasın, liberteryendir. Bununla tutarlı ve uyumlu bir şekilde hareket etmeyenler, ne iddia ederlerse etsinler, liberteryen değildirler.
Tabii yine de özgürlükçülerle pasifistleri karıştırmayın. Yaşamın, özgürlüğün ve mülkiyetin savunulmasında güç kullanımını destekleriz, ancak güç kullanımını başlatmanın asla haklı olmadığını kabul ederiz. Matt Kibbe’nin deyişiyle, insanları incitme hakkınız yoktur ve onların eşyalarını almaya hakkınız yoktur. Birilerinin afyon ve kenevir tarlalarını makineli tüfekler ve bazukalarla korurken homo âlemleri yaşamaları da kimseyi ilgilendirmez. Başkalarına karşı güç kullanmadıkları, tehditte bulunmadıkları ve bir şeyler empoze etmedikleri sürece, istediklerini yapmakta özgür olmaları doğal durumdur. Çünkü ortada doğal hakların ihlali gibi bir durum yoktur. Liberteryenizm gerçekten karmaşık değildir. Siyasî felsefeler söz konusu olduğunda, muhtemelen en basit olanıdır çünkü hiçbir istisnası veya ikazı yoktur. Her bireyin diğer her bireyle tamamen aynı haklara sahip olduğunu savunur. Yaş, ırk, cinsiyet, doğum yeri, inanç sistemi veya başka hiçbir faktör, bir bireyin haklarını ihlal etmek için bahane olarak kullanılamaz. Eylemlerin caizliği ile ilgili tüm sorular basit bir formül izlenerek cevaplanabilir:
X yapabilir miyim? X yapmak başka birinin yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarından birini bile ihlal eder mi? Ederse, yapamazsın. Etmezse, iyi eğlenceler!
Daha ne kadar basit olabilir?
Her şeyi komplike kılmakta tekel olan devletin okullarında anlatılan hikayelerin aksine devletlerin varlığı ortak bir savunma ya da altyapı ihtiyacından doğmamıştır. Hiçbir zaman, yol yapmakla ya da adalet sistemi oluşturmakla ilgisi yoktu. Devletler en başında bazı insanlar, diğer insanları sevmedikleri şeyleri yapmaktan alıkoymak adına şiddet kullanmak istedikleri için ortaya çıktı. Bu arzu bazen batıl inançlara, bazen de hatalı bilime dayanıyordu, ancak tipik olarak sadece kişisel tercihle ilgiliydi. Aynı irrasyonel megalomanik arzular, devletin bugün yaptıklarının büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca vasıfsız yasanın en yaygın bahanesi güvenliktir, ancak gerçek çok daha az soyludur. Her uyuşturucu kanunu, alkol kanunu, silah kanunu, seks kanunu ve trafik kanunu nihayetinde uyuşturucu, alkol, silah, seks veya hızlı arabaları sevmeyen biriyle ilgilidir. Devlet, insanları korumak için değil, onları kontrol etmek için vardır. Liberteryenler ve devletçiler arasındaki en bariz farklardan biri, liberteryenlerin insanları kontrol etmek istememesi ve devletçilerin kontrol manyaklığıdır.
Liberteryenler neye inanır? Başkalarına zarar vermedikleri sürece herkesin istediğini yapmakta özgür olduğuna inanırlar. Hiçbir fikir beyanının ve müdahalenin mutlak iyi olmadığına ve hiçbir nedenin hırsızlığı ve zorbalığı haklı çıkaracak kadar önemli olmadığına inanırlar. Mağdurun olmadığı yerde suçun da olmayacağına inanırlar.
Ben, başkaları üzerinden geçinmeden ve başkaları uğruna yaşamadan sadece kendi işine bakma erdemini düstur edinmiş radikal bir liberteryenim. Peki ya sen de liberteryen olmak ister misin? Larken Rose’un mükemmel tavsiyesine kulak verebilirsin:
Politikayı boşverin. Komşunuzu tehdit etmeyin, saldırmayın veya soymayın; ve komşunuzu sizin adınıza tehdit etmeyi, saldırmayı veya soymayı teklif eden hiç kimseye oy vermeyin. Kendi başınıza veya iktidardakiler aracılığıyla başkalarını, istediğiniz şekilde yaşamaya veya finanse etmelerini istediğiniz şeyi finanse etmeye zorlamayın. Bunun yerine, komşunuza kendisinin sahibiymiş gibi davranmayı deneyin, çünkü o zaten gerçekten de kendisinin sahibi.
Liberteryenizmin ne olduğunu anlamak, liberteryen değerlere bağlılığınızı güçlendirerek insanlığı ve uygarlığı muhafaza edebilmek için hepinizi Mises Enstitüsü'ne bekliyoruz.
Comments