01/11/2004 - Serkan Kiremit
“Kısacası serbest piyasada tüketici kraldır ve kâr yapmak, zarardan kaçınmak isteyen bir ticarî kuruluş, verimli çalışmak ve mümkün olduğunca düşük bir maliyetle tüketiciye hizmet sunmak için, en iyisini yapmaya çalışır. Buna karşılık, bir Devlet faaliyetinden söz edildiğinde her şey değişir...”
Murray Rothbard
Liberallere göre devletin üç tane aslî fonksiyonu vardır. Birincisi, adaletin sağlanması; ikincisi, ülkenin güvenliği için savunma hizmetleri ve en sonuncusu da diplomasidir. Bunlar bireyin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermeyecek şekilde düzenlenmelidir. Fakat yüzyıllar boyunca Devlet faaliyetleri hiçbir sınır gözetmeden durmadan büyüdü. Devletin büyümesi, netice itibariyle, medeniyetimize çok pahalıya patladı. İnsanlık, devlet aracılığıyla kendi soyuna yardım amacıyla çıktığı yolda devlet canavarını daha çok beslemekle onu azgınlaştırdı. Bu, liberallerin hiç de istemedikleri bir sonuçtu. Gitgide büyüyen bir devlet karşısında bireyin yaşamı herhangi bir köleden farksızlaşmıştı. Böyle bir durumda liberalizmin tekrar kendi felsefesine sarılmaktan başka yapacağı bir şey yoktu. Bu felsefe Devlet’in gücünü sınırlamaktan başka bir şey değildi.
Doymak bilmez Devlet, liberallerin piyasadaki oyunun kurallarını uygulayan hakem devletten çok farklı biçimde kaynaklara yönelik siyasal arenada en güçlü silâh hâline geldi. Kısmen hâlihazırda sahip olduğu ya da denetlediği muazzam kaynaklardan dolayı, ayrıca hiçbir özel ya da ortak varlığın devletin saldırısından ya da el koymasından uzak kalamaması nedeniyle gücü arttı. Liberallerin klasik devlet anlayışının tersine modern devlet, özel malların baş tedarikçisi oldu. Ayrıca “Devlet, böylece, barışı korumak ve sivil toplum kurumlarını sağlıklı tutmak temel işlevlerinden uzaklaştı ve bu işlerini de büyük ölçüde aksattı.” Modern Devlet muazzam bir biçimde özel kişilerin yarattığı zenginliği gasp edip kendi adamlarına dağıtmakla kalmadı, zenginlik yaratmaya girişti. Modern devletler, bireylerin refah yaratma faaliyetlerini aşırı ölçüde istila ettiler ve ticarî faaliyetlerin gerçekleştiği ortamı biçimlendirip istedikleri kalıba sokarak, aslında, en büyük girişimci kendileri oldular.
Devletin büyüme ve merkezîleşme nedenlerinden biri de paranın kontrolünde monopol olmasıdır. Klasik liberaller, ulusal paranın basımında, halka ihracında ve değerinin ayarlanmasında ancak devletin kontrolünde istikrar sağlanabileceğini öne sürmektedir. Hatta son zamanların en popüler liberali Milton Friedman bile bu konuda hemfikirdir. Oysaki, “para yaratma ve para ihracı mekanizmasının devletin kontrolünde olması, ona çok önemli bir monopol güç kazandırmaktadır. Bu gücün ekonomide olumsuz sonuçlar yaratabileceğini belirten Hayek, son derece dikkate değer bir şekilde, devletin yegâne para yaratıcısı olma imtiyazını kaldırmanın enflasyonu önlemeye yardım edeceği ve ekonomik işlemler için güvenilir bir vasıtanın bu yolla oluşturulabileceğini savunmuştur.”
Klasiklerin para arzındaki altın ayar ve sabit kur rejimi, tarihin hiçbir döneminde para arzındaki değişikliği önleyemedi. Çünkü, sabit kur rejimi bir tek ülkenin ulusal para değeri ile oynamasını önler, fakat bütün ülkeler söz konusu olduğunda aynı etkiyi göstermez. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sabit kur, uluslararası para rejimi olarak kabul edilmiş, ona rağmen parasal genişleme sürmüştür.
Paranın piyasada üretilmesi fikri ilk anda acayip veya garip görünüyor olabilir. Ama para tarihsel olarak bir piyasa ürünüdür. Herhangi bir otoritenin buyruğu veya bir bilgenin icadı ile ortaya çıkmamıştır. Paranın devlet tekeline geçmesi piyasaların gelişiminde bir sapmadır. Öyleyse para yeniden piyasaya bırakılmalıdır. Ama nasıl?
Hayek’e göre, para politikası alanında ilk önce yapılması gereken, devletin elinden para basma monopolünü almak ve kendisinin serbest bankacılık adını verdiği sisteme geçerek özel bankalara da para basma yetkisini vermektir. Böylece özel bankalar kendi altın paralarını çıkaracaklardır, ekonomideki her karar birimi istediği özel parayı kullanacaktır; doğal olarak, en güvenli buldukları özel paraları kullanacaklardır. Bankalar da sanki kalite rekabeti yapar gibi, daha güvenilir paralar çıkarmak için yarışacaklar. Sonuçta, piyasanın ihtiyaç duyup talep ettiği parayı piyasa üretecektir. Bu, özel paraların dolaşımını altın olarak ihraç edilmeleri sağlayacak, para çıkarma tekeline dayanan ince ayar politikaların bozucu etkileri ortadan kalkacaktır.
Böylece insanlar, doğal olarak en güvenilir ve en istikrarlı olan ve enflasyona en az meyilli olan parayı seçeceklerdir. Bankalar muhtemelen değerlerinde istikrarı korumak için bazı mevcutlarla desteklenen paralar ihraç edecekler ve sistem içerisinde oluşacak rekabet, aşırı para ihracını önleyecektir, Ayrıca, mal ve hizmetlerin karşılığı, arz edenin kabul edeceği herhangi bir parayla ödenebilecektir.
Böylece, söz konusu sistemin gerçekleşmesi durumunda, devlet, sadece ekonomiyi tahrip edip, bireyleri özgürlüklerinin sınırlanmasına mahkum eden başlıca araç olmaktan değil, aynı zamanda sürekli büyümenin başlıca nedenlerinin birinden de mahrum kalacaktır. Zira, para hacmini genişletme arzusu dayanılmaz derecede güçlü bir arzudur. Çünkü bu yolla geçici bir iktisadî hareketlenme kazanılır. Aynı zamanda fiyatların yükselmesi aynı şekilde hükümet için avantaj teşkil etmektedir; çünkü, borçları reel olarak gittikçe azalacaktır.
Hayek’e göre, paranın piyasada alınıp satılan diğer mallardan hiçbir farkı yoktur. Batı iktisat tarihçileri, en azından 500 yıldır güçlü kralların çıkardığı resmî paraların yanında, paranın aslında ticareti kolaylaştırıcı etkisiyle bir insan keşfi oluşunda birleşirler; fakat bu evrim, iktisat tarihçilerince sebepsiz bir şekilde saklanır. Örneğin Fransa’da 8. yüzyılda 824 çeşit, 13. yüzyılda da 80 çeşit para vardır. Her prensin kendi adına bastırdığı para çağdaş koşullarda özel banka ve finans kuruluşlarının çıkaracağı paralanın karşılığı sayılabilir. Zaten teknolojik gelişmeler ve finansal araçlardaki çeşitlenmeler gitgide para arzının kapsamını belirsizleştirmektedir. Para arzının kontrolü yakın bir gelecekte imkân dışı kalacak gibi görünmektedir. Yani, tarihsel niteliğinin yanı sıra, paranın çağdaş evrimi de Avusturya iktisatçılarının önerilerini destekleyen bir doğrultu göstermektedir.
Avusturya iktisatçılarından Murray Rothbard’a göre, devletçe sağlanan hizmetler, özelde para basma tekeli, Devletin gayri ahlâkî bir kurum olması sebebiyle değil; ayrıca, serbest piyasa, bu işi bürokratik devletin zorunlu tekelinden sonsuz derecede daha iyi yapacağından, piyasadan yardım istemektedir. Rothbard, eğer paranın üretimi serbest piyasaya bırakılırsa, Devletin temin ettiğinden daha ucuz, daha bol miktarda ve daha yüksek kalitede para sağlanacağını fark etmiştir. Zira Devlet, para basma işlemini hiçbir değer ölçüsüne göre belirlemediğinden, siyasetçilerin ya da bürokratların keyfiyetine göre ayarlanması olası bir enflasyona yol açmaktadır. Çünkü piyasada hiçbir şey karşılıksız kalamaz. Devlet, karşılıksız para basma işleminin maliyetini, halktan topladığı vergilerle finanse ettiği için ülke ekonomisinin istikrarını da zora sokar; borçlanma yolunu denemekten başka bir çaresi kalmamaktadır. Bu, Türkiye’nin şu anki durumudur.
Bu sebeple Liberteryen program, devlet sektörünün tümüyle ortadan kaldırılmasını ve devletin bütün faaliyetlerinin özel ellere dönmesini şart koşar. Çünkü (…) özel firmalar, sadece tüketicilerden ve yatırımcılardan kaynak elde edebilirler; diğer bir ifadeyle, onlar yalnızca, hizmetlerini değerli bulan ve satın alan tüketicilerden ve biriktirdikleri fonları kâr beklentisi içinde yatırma riskini üstlenmeye gönüllü yatırımcılardan kaynak sağlayabilirler. Özetle, harcama ve hizmetler, ayrılmaz bir biçimde piyasaya bağlıdır. Serbest piyasa, bütün insanlar için kaynak tahsis eden bir mekanizma sağlar. Özel sektörün verimliliği serbest piyasada işadamları ve diğer üreticilerin, enerjilerini, tüketici tarafından en fazla ödüllendirilecek olan ürünlerin üretimine yöneltmeleri ve dolayısıyla bu ürünlerinin satışının tüketicilerin bunlara verdiği önemin kabaca ölçüsü olması gerçeğinden kaynaklanır.
Modern devletin para basma tekeli bu bağlamda incelendiğinde, ulusal para değersiz, verimsiz ve pahalıya mal olmaktadır. Türkiye için yapılacak şey basittir. Paradan altı sıfır atmak mı, yoksa paradan devlet tekelini kaldırmak mı?
コメント