18/11/2015 - Matthew McCaffrey
Araştırma sürecinde ilgi alanlarımdan biri savaş, savaş yaratma ekonomisi ve özellikle ekonominin bize askerî organizasyonlar, nasıl yapılandırıldıkları ve nasıl işledikleri hakkında neler öğretebileceğidir. Bu geniş ilgi alanının bir parçası olarak, son zamanlarda tarihteki askerî düşünceye ve ekonomik fikirlerin (veya bunların eksikliğinin) stratejik teori ve pratiği nasıl şekillendirdiğine bakmaktayım.
Genellikle askerî düşünce üzerine ilk çalışmalar olarak kabul edilen antik Çin'in askerî klasiklerine özel bir ilgi gösteriyorum. Çoğu muhtemelen tesadüfî olsa da bu eserlerde aslında çok sayıda ekonomik kavrayış yer almakta. Ancak bazı yönlerden, askerî organizasyonların, nasıl çalıştıklarını anlamaya ve devlet mantığını nihai sonuca, yani çatışmaya taşımada oynadıkları rolü açıklamaya yardımcı olan temel ekonomik fikirleri dolaylı olarak kabul ettikleri ortaya çıkmaktadır.
Çin'in askerî klasikleri sistematik ekonomik düşünceden önceye dayanır, ancak bir dizi ekonomik ilkeye işaret ederler. Burada metinlerden alıntı yapmayacağım çünkü yalnızca bazı genel fikirlerinden yararlanmak istiyorum, ancak ilgilenenler için askerî klasiklere giriş bölümünde (burada) ve belirli metinler üzerine iki makalede (burada ve burada) onları daha yakından inceliyorum.
Klasik teorisyenler savaşın devletin özel alanı olduğu ve esasında hayatta kalması için hayatî önem taşıdığı konusunda hemfikirdir. Genel olarak, savaş çıkarma yeteneği olmadan devletler uzun süre ayakta kalamazlar. Bu gerçek ise askerî stratejinin temel sorusunu ortaya koyar: devletler savaşı nasıl organize eder ve yürütür?
Eski stratejistler bunun teknolojik ya da lojistik ile ilgili bir soru değil de temelde ekonomik bir soru olduğunu bilinçsizce fark etmişlerdir. Stratejik karar verme, her türlü seçim sürecinde olduğu gibi, amaçlara ulaşmak için kıt kaynakları kullanmakla ilgilidir. Aslında, teknoloji ve lojistik ekonomik kategorilerdir çünkü insan bilgisi ile amaçlar arasında bağlantı kurmayı içerirler.
Peki askerî kuruluşlar bunu nasıl yapıyor? Hangi kaynakları kullanacaklarına ve bunları en verimli şekilde nasıl kullanacaklarına nasıl karar veriyorlar? İşte klasiklerin kasıtsız içgörülerinden biri burada yatar: ekonomik hesaplamanın önemi. İlk stratejistler mülkiyetin ve girişimci işbölümünün toplumdaki hayatî rollerini anlamamış olsalar da kaçınılmaz alternatifi ilkel bir şekilde algılamışlardır: ordular yalnızca bürokratik, hiyerarşik çizgiler doğrultusunda örgütlenebilir.
Yani, askerî örgütler kaynakları rasyonel bir şekilde tahsis edemezler çünkü piyasa fiyatlarından ve kararlarını değerlendirecek kâr-zarar sisteminden yoksundurlar. Klasikler uyum sağlama, yaratıcılık, yenilikçilik, öngörü ve benzeri girişimcilik özelliklerini tekrar tekrar överler, ancak orduların bu özelliklerden etkin bir şekilde yararlanabilecekleri bir sisteme sahip olmadıklarının farkına varamazlar; bir fiyat sistemi olmadan dünyadaki tüm yenilikçi düşünceler çok az şey ifade eder.
Bu nedenle ordular motivasyon ve kontrol araçları olarak katı hiyerarşileri, açıkça tanımlanmış kuralları, ödül ve cezaları vurgularlar: bu bürokratik araçlar, karar alma sürecine rehberlik edebilecek girişimci piyasanın yokluğunda mevcut olan tek araçlardır.
Analizi bir adım daha ileri götürmek için orduyu bir serbest piyasa firmasıyla karşılaştırın. Avusturyanlar, ekonomik hesaplamaların firmaların büyüklüğüne sınırlar koyduğunu ve kaynakların tahsisi için dış piyasalara ihtiyaç duyulduğunu savunurlar. Ancak, kamu tarafından ve keyfî olarak finanse edilen ordular için böyle bir sınır yoktur. Dolayısıyla serbest piyasa asla "tek bir büyük firma" tarafından domine edilemezken, "tek bir büyük ordu"nun ortaya çıkması üzerinde çok az kısıtlama vardır.
O hâlde girişimcilerin karar alma biçimi ile kamu kuruluşlarının karar alma biçimi arasında ayrım yapmak hayatî önem taşımaktadır. Bu ikisini birbirine karıştırmak, ister savaşın gerçek yıkıcılığını küçümsemek ister piyasaların yıkıcı olduğunu yanlış bir şekilde ima etmek olsun, her yerde kafa karışıklığına yol açar. Oysa Mises'in de savunduğu gibi, bu rekabet türleri birbirinden daha farklı addedilemezdi: biri barış ve refaha giden yolu temsil ederken, diğeri nihayetinde insan topluluğunun sonunu getirmektedir. Ancak bu gerçeği layıkıyla takdir edebilmek için, öncelikle pek çok askerî düşünürün gözden kaçırdığı temel ekonomik sorunlar hakkında düşünmemiz gerekir.
Bu da askerî örgütlerin ne olduklarını görmek anlamına gelir: sosyalist merkezî planlama biçimleri. Savaş ve sosyalizmin uygulandığı her yerde sonuçların aynı olması bir tesadüf değildir.
Comments