Son silah kontrolü yasalarına ilişkin pek çok liberteryen arasında şaşırtıcı derecede farklı tutumlar gözlemlenmektedir. Görünüşe göre hiç kimse bunun ne olduğunun önemini kavrama konusunda pek başarılı değildir. 1968 Silah kontrolü yasası ile birlikte mevcut veya potansiyel silah sahiplerinin ne tür aşırılıklara maruz kaldıklarını biliyoruz. Silah satın almak isteyen biri yerel polis amirine gönderilmek üzere kimliğinin yeminli beyanında bulunmak zorundadır ve bu başvuruda adayın uygunluğu “yasalara saygılı” bir vatandaş olup olmadığı temelinde ele alınarak değerlendirilmektedir. Hükümlü suçluların, ordudan çeşitli nedenlerle atılanların, kaçakçıların ve vatandaşlıktan çıkanların başvuruları doğrudan reddedilmektedir. Tam otomatik, geniş kalibreli veya diğer ateşli silahlara sahip olmak devlet haricinde herkese yasaktır.
Bazı devletler ve yerel hükümetler daha başka çılgınlıklara da imza atmaktadırlar. Pek çok yerde, ateşli silah sahibi olan kişiler polis tarafından yüksek seviyedeki ödemeleri yapılmış ve tüm kayıt işleri tamamlanmış olsa bile düzenli aralıklarla taciz edilmektedir. Özellikle New York, New Jersey ve Illinois eyaletleri bu konuda oldukça baskıcı bir tutum gözlenmektedir.
Yerel bazda düşünecek olursak, Miami şehrindeki durum adeta 1984 romanından bir kesit gibidir. Silah sahibi olmak için başvuru yapan biri polise kişisel bilgilerinin geniş bir dökümünü sunmak mecburiyetindedir. Bu noktada Rodesia* gibi uzak bir yere gitmeye gerek yok, eğer herhangi biri emniyet müdürlüğü tarafından onaylanmamış tehlikeli silahlardan birini taşırken yakalanırsa 6 ay hapis cezası almakta veya 1000 dolar para cezasına çarptırılmaktadır. Üstelik hükümet bu tip baskıları güçlendirmek için, biri komşusunu veya yakınının ateşli silah taşıdığı gerekçesi ile ispiyonlarsa onu 100 dolarla ödüllendirilmektedir.
İktidar erkinin buradaki nihai amacı ise bireysel silahlanmayı toptan lağvetmektir. 1969 Ocak’ında Illinois Suçbilimi Akademisi bu amacı hoşnutlukla karşılamakta, yüzlerce sivil toplum kuruluşu ve grupta benzer hevesler baş göstermektedir. En azından, tıpkı Sovyet Rusya’daki gibi silaha sahip olma yetkisinde tüm kontrolü polise- ve dolayısı ile devlete- devretmeye çalışmaktadırlar.
Kitleler böyle yasaların suçu azaltacağına inandırılmaktadır. Bir şey gerçeğe ancak bu kadar uzak olabilir çünkü basitçe açıklamak gerekirse silah mülkiyeti aslında suça neden olmaz. 1966’da ABD ile kıyaslandığında Kanada’daki silahlanma oranı 2 kat daha fazladır ancak Kanada’daki cinayet oranı ABD’nin 1/5’i civarında olmuştur. Şurası kesindir ki, eğer birisi bir başkasını öldürmek isterse silahlanma yasalarının varlığı buna engel olmamaktadır. Bireysel silahlanmanın yasadışı olduğu Japonya’da silahla işlenenlerin dışındaki cinayet oranı ABD’nin iki mislidir.
Öte yandan, bireysel silahlanma çok büyük bir çoğunluk için suçun önlenmesine yardımcı olmaktadır. Suçlular silahlı olan sıradan insanları gasp etme girişiminden önce ikinci kez düşünmektedirler ama onlar kurbanlarının savunmasız olduklarını bildiklerinde ise zerre tereddüt duymayacaktır. Madem suçlular her şartta silah sahibi olacaklar (çünkü suçluların hiçbir zaman ruhsatlı silah kullanma gibi bir çabaları yoktur dahası ev yapımı tabanca yapmak çok da zor değildir) bu durum suçluların kurbanlarının da kendini savunabilmesi için silahlanmalarını zorunlu kılmaktadır. American Rifleman dergisi her ay “Silahlı Vatandaş” sütununun altında bu tip suçların önlenmesine vesile olan sayısız örnek yayınlamaktadır.
Böylelikle devletin silah kontrolü yasasının yanlış olduğu konusunda bir mutabakata varabiliriz. Acaba bu amacın arkasında iktidar seçkinlerinin insanları savunmasız bırakmayı istemesi mi yatmaktadır?
Şurası açıktır ki silahlar masum insanların kendilerini suçlulara karşı korumaları için gereklidir. Peki tarihteki en vahşice katliamlara imza atan suç öznesi kimdir? Elbette ki devlet!
Birleşik Devletler hükümeti, Napalm bombalarından M-16 silahlarına, tonlarca ağırlıktaki tanklarından Hidrojen bombasına kadar envai çeşit teçhizatla dünyanın en büyük cephaneliğine sahip olmanın güvencesine rağmen 22 kalibrelik bir el tabancasından neden bu kadar korkmaktadır? Çünkü insanlar özgür olmak ister ve siyahların büyük çoğunluğuyla birlikte yönetilen sınıfındaki beyazlar da kendi kaderini tayin etme hakkını arzulamaktadır. İşte silah düzenlemeleri de bu tip hareketleri önlemelidir. Laissez-Faire(Bırakınız yapsınlar) silah sahipliği prensibi aynı sebepten ötürü Nazi karşıtı silahlı yahudilere karşı Hitler’i ve aynı şekilde Ukraynalılar karşısında Stalin’i endişelendirmiştir. Devletin asıl amacını Mao’nun şu sözü çok güzel bir şekilde açıklamaktadır: “İktidar, silahın namlusundan yükselir”. Yönetici sınıf şunu çok iyi bilmektedir ki insanları kendi kontrollerinde alıkoymanın yegane yolu silahları tekelleştirmekten geçmektedir. İktidar, bu meseleyi eğer insanlar özgür olacak güce sahip olmazsa özgür olabilecekleri hakkına da sahip olmayacağı şeklinde algılamaktadır. Böylelikle en azından silah kontrolü meselesinde Büyük Birader egemenliğini sürdürebilecektir..
Zaten bunun dışında, ABD Leviathan’ı tarafından atılan en önemli adımlardan biri de ABD’ye fazladan askeri silah ithalatını yasaklamak olmuştur. Aralarında Winchester-Western, Remington ve Savage’in de bulunduğu Amerikalı silah üreticileri, rekabeti önleyen ve ucuz, eski ama aynı zamanda güvenilir olan yabancı silahların ithalatını yasaklayan yasaya muazzam bir destek sunmaktadırlar. Burada devletin güttüğü amaç çok açıktır: Herkes tarafında satın alınabilme imkanı olan ucuz silahların ithalatını yasaklayarak pek çok kişinin pahalı Amerikan malı silahları satın alamayarak kendi savunmasından yoksun kalmasını istemektedirler.
Polislerin kimde ne kadar silah olduğunu bilebilmesi silahların politik(veya tersine anti-politik) fayda anlayışı açısından durumun oldukça acınacak halde olduğunun göstergesidir. Eğer şimdiki moda eğilimler tersine dönmezse bu yarı-özel silahlara rahatça el konulabilmesi durumu onları hükümet için endişe kaynağı olmaktan çıkaracaktır.
Bunu engellemek için birkaç metod mevcut. Ulusal Silah Örgütü(NRE) kısmen de olsa İkinci Düzeltme’nin(Second Amendment) ve silah sahipliğinin korunması için Ulusal Kongre’da etkili bir lobi faaliyeti yürütmektir ama bu tip çabalar silah istimlakını sadece biraz daha geciktirmektedir. Bireysel silahlanma karşıtlarının izlediği politikalara karşı verilecek en güzel cevap Chicago’daki kayıtlı silah sayısı düşüşüdür: Chicago’da silahlı insanların sadece 1/3’ü silah ruhsatına sahipken bu oran Illionis’te ¼ ‘ten daha düşüktür. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki sadece kitlelerin sivil itaatsizliği bizim Büyük Birader’in silahsız köleleri durumuna gelmemize engel olacaktır.
Yazar - Stephen P. Halbrook
Çevirmen - Mehmet Yolcu
Bu yazı mises.org sitesinin ''Tyranny and the Monopoly of Arms'' adlı yazının çevirisidir.
Yorumlar